Hiç ölmeyecek gibi davrananları gördükçe, şaşa kalıyorum sergiledikleri bu tutumlarına..
Bir hırs bir hırs.. Makam mevkii delisi gibi davranışlara ne demeli ayrıca?..
Bizler için önemli ve son derece değerli bir yakınımızı, tanıdığımızı kaybettiğimizde hep edilen o söz; "Allah gani gani rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.." şeklinde gelir genelde değil mi?..
Geçenlerde, gençlik yıllarımın bıçkın dilekanlılarından, çocukluk arkadaşımın aramızdan ani ayrılışını hatırlayıp, bir paylaşımda bulunmuştumn sosyal medyadan.
Ben gibi, çocukluk arkadaşımı tanıyan Dursun ağabeyimin, iki satır da olsa, anlamı öylesine büyük bir yorumu geldi ki, paylaşımım üzerine.. Gözlerim ayrı bir doldu o anda...
Şöyle diyordu Dursun ağabey; " Yunus Emre bilirim seni yalan dünyasın, evliyaları alan dünyasın..
Kurtulsaydı kuş, kurtulsaydı Şahin, kanadını kıran dünyası böyle bir fani bir alemde yaşayıp gidiyoruz işte.." ifadeleri ile özetliyordu asıl olanı..
Ve ekilyordu; "İnşallah hayat yelkeninin içerisini, insani değerler malzemesi ile doldururuz. Sağlıklı ömürler dilerim kardeşim..." diye..
"Herkesin, ardından hayır duaları okuyanları olsun inşallah.." diyerek, bu konuya noktayı atayım, tabii ki şimdilik...
BİR DEĞİL, İKİ DEĞİLLER...ÖYLE ÇOKKİ LER!?!..
Truva atları saymakla bitmez desem, yeridir...
Agamennon' u bilir misiniz?.. 108 yıl evvel; Boğaza dayanan, 7 Düvel' in, yenilmez denilen Armadasına Komodorluk yapan o gemiyi..
Aslında her şeyin özeti gibiydi Agamennon.. Truva'da yapılamayanı, binlerce yıl sonra yapmaya gelenlerin niyetini özetliyordu, mitolojiden bilindik o isim.. Agamennon..
Bitmez ki Truva atları... 108 yıl evvel,en modern görünümü ile Seddü'l-bahir önlerine dek gelmişti içi fetvaz ve fesat dolu o at..
Onun için; 'MODERN TRUVA ATI' da denilebilir bu durumda..
Geçmişi bilmek gerek, aksi taktirde Atalarımızı nasıl bilebiliriz, değil mi????
Şamil' in dediği gibi, özet şu: "Geçmişini bilmeyen, Atasını ne bilir!!!.."
Modern Truva atına benzetilen o gemiye döneyim şimdi..
Seddü'l-bahir önlerine kadar ulaşan, içi fesat çukuru demir yığıntısına..
Bilindik adı; RİVER CLYDE.. Tersanedeki inşasındaki amaç, o aslında bir kömür gemisi..
Da, işlevi dışı hale bürünmüş; olmuş tam bir Truva atı..
River Clyde' i, ÇIKARMA GEMİSİ YAPMIŞLAR.. yıl 1915..
Varın şimdi, bu günü düşünün..
ÇANAKKALELİ BENZETİR İSE;
TAM DA BÖYLE BENZETİR...
Ne de güzel , benzetmeler.. Ne de anlamlı ifadeler.. Anlayana tabii edilen bu sözler..
Tümer ağabey.. Alemsin vesselam...
Bir konu üzerine, açmış ağzını, yummuş gözünü desem, yeridir..
Sözlerin yazıya dökülmüş hali ile esmek ve gürlemek tam da bu olsa gerek..
Şöyle bir ifade geliyor önce; “Parti bayrağını yeşile döndürüp, üzerindeki oklar yerine kılıç koyup üzerine Arapça yazılar yazsan da, her hafta Cuma’ da kameralara poz versen de, her yıl umreye hacca falan gitsen de, hatta bir ay değil 6 ay oruç tutsan da; sana bir oy bile gelmez Özgür…”
Bitmiyor, tak diye kaleme alınanların devamı geliyor.. Anlayana sanki edilen bunca söz..
İlahi Tümer ağabey.. Alemsin dedim diye, umarım bana da döktürmezsin kaleme alıp sözlerini..
Tümer ağabey’ den önce şöyle bir soru geliyordu; “Senin hocan kim ?”
Sonra da; “ Fabrika ayarlarına dönüşünüz çözüm diyeceğim.
O yetenek, o kapasite ve o niyet sizde yok maalesef!
Ha, yanında yörende de olmadığını yakınen biliyorum. Senin de, diğerlerinin de!”
Böyle idi edilen sözler.. Bu sözler aklıma, bazen yanıtı aranan o soruyu getirdi birden.
İşitmişsinizdir belki sizler de o soruyu;
Özür kalmak mı??? Özgür davranmak mı önemli???..