Sinir katsayımı arttıran o haberi, büyük soğuk kanlılık ile kaleme alıp, milleti galeyana getirmeyen meslektaşım. Helal sana Ayhan…


Sinir katsayımı arttıran o haberi, büyük soğuk kanlılık ile kaleme alıp, milleti galeyana getirmeyen meslektaşım. Helal sana Ayhan…
İkili görüşmemiz esnasında, bir konuda yine laf edeceğim ama, bu kez yırttın. Bir değerli kardeşimin gözünden kaçmayıp, fotoğrafladığı o inanılmaz olayı haberleştirip duyurduğun için bir koca teşekkür ediyorum. En azından, densizliği edenlerin Atatürk’ümü yeniden sahiplenmelerini sağladın.
Adı üstünde. MSB…  Kaçır mı hiç? Kaçmamış da zaten…
Babası gibi bir evlat.  İçi Atatürk sevgisi dolu. Mehmet Salih Başoğul, yani kısaca MSB’ nin devamı, yani onun biricik oğlu Murat Süleyman Başoğul (MSB), o affı olmaz davranışı açık etmiş.
Senin de eline ve de yüreğine sağlık. Eline diyorum, zorda olsa Atatürk’ümün düşürüldüğü o anı fotoğraflayıp, kelimelerle anlatmak için hayli zorlandığım, bu elleri kırılasacaların yaptığını gündeme getirmeyi sağlamışsın.
Benzer bir durumda, yani Atatürk’ümü çöp konteynırına atanı görsem ne yapardım diye düşündüm de, yazılacak gibi şeyler düşünmemiş olduğunu anladım.
O yüzden ne düşündüğümü paylaşmayacağım. Lütfen kusuruma bakmayın.
Gazetece arkadaşım Ayhan Öncü. Bence son derece önemli bir iş yapmışsın yine. Bizzat yönettiğin haber portalında, kaleme aldığın haberi ve yaratılan o çirkinliği anlatır görseli gördüğümde, tüylerim diken diken oldu.
Yeminle, kaç dakika söylendiğimi hatırlamıyorum. Elbette ki söylenmekle kalmadı tepkim. Ve şunu da iyi biliyorum ki, ben gibi konudan haberdar olan binlerce Çanakkalelinin tepkisi bir anda aynı oluverdi.
Yaşanılan ve kabullenilmesi dahi asla düşünülemez konuyu, gazeteci arkadaşım Öncü’ nün kaleminden aktarıyorum.
Çünkü, şu an ben bir şeyler yazmaya kalksam, kesinlikle suç ve suç unsuru kabul edilecek cümleleri kuracağım.
Sinir katsayım nerelere vardı bilmiyorum. Sakinleşmek için bir paket cigaranın yarısı bitti bile.
Bir gece karanlığında, yaşanılanları önce haber eden, sonrasında da detayları verip sorumlularını da anlatır haberi kaleme alan gazeteci arkadaşım, yönettiği haber portalında;   
“ÇANAKKALE’DE ATATÜRK FOTOĞRAFLI POSTERLERİ KİMLERİN ÇÖPE ATTIĞI BELLİ OLDU…” diyerek başlayan haber metninin başlangıcı  şöyle idi;
 “Çanakkale’de dün gece Şinasi ve Figen Bayraktar Ortaokulu’nun ön kısmındaki çöp konteynırlarına atılan Atatürk resimlerini kimlerin attığı belli oldu.
 Bilindiği gibi dün gece Çanakkale’de gece geç saatlerde okulun önündeki çöp konteynırlarının içinde ve yanlarında çok sayıda çerçeveli Atatürk resimlerinin olduğunu gören vatandaşlar şaşkına dönmüştü.
Murat Süleyman Başoğul isimli vatandaş da bu durumu fotoğraflayarak sosyal paylaşım hesabından bunu paylaşıp tepki göstermişti.
Atatürk resimlerini yer aldığı çerçeveli resimlerin birçoğunun da çöp konteynırlarına sığmadığı için yerlere atıldığını belirten Başoğlu,
 ‘Bu akşam evime gelirken gördüğüm korkunç manzara beni üzdü’ demişti.”
Sinir katsayımı arttırmayı göze aldığım bu detayları aktarır, gazeteci arkadaşım Öncü’ nün  ikinci haberini okurken,  neler söyledim, öfkemi aktarır hangi cümleleri kurdum tam hatırlamasam da, kesinlikle bol kırmızı noktalı olduğundan eminim.
Gerçi halen de öyleyim ya, neyse…
Ayhan Öncü, haberinin devamında; “OKUL DEĞİL, KARŞISINDAKİ ÖZEL EĞİTİM KURUMUNDAN ATILDI!” başlığıyla veriyordu sorumlunun adresini.
‘Oh be’ çektim içimden. En azından bir okulumuz değildi sorumsuz davranışın merkezi.
Haberin devamında; “ Evine dönerken bir vatandaşın Şinasi ve Figen Bayraktar Ortaokulu önündeki çöplüğe atılan Mustafa Kemal Atatürk resimlerini fotoğraflayıp paylaşmasıyla ortaya çıkan skandal ile ilgili olarak bölgedeki vatandaşlar ve esnaflar, söz konusu skandalın okulla ilgisi olmadığını belirttiler.” Şeklinde geçen bölümdeydi bana; ‘oh be’ çektiren detay.  
Haberin devamında; “Vatandaşlardan edinilen bilgiye göre; Şinasi ve Figen Bayraktar Ortaokulu önündeki çöplüğe atılan Mustafa Kemal Atatürk resimleri okuldan atılmadığını, tam tersine okulun karşısında bulunan bir özel eğitim kurumundan atıldığını belirtmeleri üzerine ilgili özel eğitim kurumundan da açıklama geldi.” deniliyordu.
İçimden geçen şuydu: ‘Ne dediyseler artık…!’
Meğer, gelen özürmüş.
Ayhan’ da “İLGİLİ KURUM ÖZER DİLEDİ!” ara başlığı vererek, haberin sonuna getiriyordu yavaş yavaş.
Haberin devamında; “Çanakkale’de yaşanan Atatürk Posterlerinin çöpe atıldığı ile ilgili iddialar üzerine Kurumdan yapılan açıklamada; ‘Kurumumuzun oradaki deposunda bulunan lağım şebekesi patlaması sonucu depo temizliği yapılırken boş çerçevelerin arasında fark edilmeden sehven atılmıştır. Yaşanan bu üzücü olaydan dolayı kamuoyundan özür dileriz’ ifadeleri yer aldı.”  Denilerek sorumlu açık ediliyordu.
Anladığım kadarı ile bir görevlinin densizliği, dengesizliği yol açmış bu acı duruma.
Peki, bu kurum bu kadar mı demiş sadece?
Kurumdan yapılan açıklamanın devamı da vardı, gazeteci arkadaşımın haberinin içinde.
O bölüm de tam olarak şöyle idi;  “Kamuoyuna yansıyan olaylardan dolayı son derece üzgünüz. Söz konusu depomuzda dün meydana gelen lağım borusu patlaması nedeniyle depomuzda bulunan birçok kitap ve çeşitli malzemelerin yanı sıra boş çerçevelerin arasında bulunan 3 adet Atatürk posteri de yer alıyordu. Lağım patlaması sonucunda tüm malzemeler zarar görürken; depo temizliğini yürüten çalışanımız tarafından söz konusu zarar gören malzemeler atılırken bilmeksizin arada bulunan Atatürk portreleri de çöpe atılmıştır.
Olayın basına yansıması sonrasında söz konusu Atatürk Portrelerini tekrar çöpten alarak gerekli bakım işlemlerini yaptırdıktan sonra kullanmaya devam ediyoruz.
Yaşanan bu üzücü olaydan dolayı kamuoyundan özür dileriz”
Benim de aklıma, yaklaşık bir depo dolusu, deli sorular geliyor da, susmayı tercih edeceğim.
İçimden geçenlerle, öfkemi yenmeyi öğrendim hanidir. Böylelikle, öfke selinin yenileni olmuyorum. Ama nereye kadar, o’nu da bilmiyorum…