Geçenlerde benim gibi hayatın her türlü darbesini yemiş, yaşı geçkin ihtiyar grubu ondan bundan sohbet ederken konu Çanakkale’ye , Kurtuluş Savaşına,Sarıkamış’a, Balkan Harbine gelip dayanınca tüyle
.Vatanın nasıl kurtarıldığını ağlaşarak bir birimize anlattık durduk...
Laf dönüp dolaşıp bu günlere geldiğinde, keferenin her zamanki gibi ülkemizde oynadığı oyunları, kardeşin kardeşe kırdırmasını, fidanların, onca servetin heba edilişini içimiz yanarak bir kez daha hatırladık… Neticede kendi gettolarımızda kendi kendimizi avuttuk durduk. Aslında memleketimizde, halk kendi gettolarında yaşamıyor muydu?
Memleketimizin atlattığı badireleri, rüşveti, yolsuzluğu, adam kayırmayı, milli değerlerin birer birer yok olmasını, eğriye eğri, hırsıza hırsız diyemeyenleri, üç kuruş menfaati için Türk Milletine saldıranları, aydın görünümlü karanlık zihniyetlileri dile getirdik.Türk Ordusuna haince saldıranların neden böyle davrandıklarını da bir türlü anlayamadık.Karamsarlık karabulutu kabus gibi üzerimize çöktüğünde, artık Çanakkale ruhunun kaybolduğunu bile düşündük. Çanakkale ruhu kayboldu der demez, kasabanın ilk şehidini veren Ahmet Ağa, bastonunu kafamıza vurmak istermiş gibi kaldırıp kıp kırmızı yüzle, kızgın ses tonuyla hepimize çıkıştı;
“Onu diyen halt etmiş. Bu kadar karamsarlık, teslim olmamız demektir. Ne Çanakkale ruhu kaybolur, ne de bu memlekete bir şey olur.Onca üniversiteyi, onca okumuş insanı, onca iş adamımızı yok saymanız, heybetli Türk Milletine saygısızlıktır. Türk Ordusu askercilik mi oynuyor? Ordu bizim ordumuz, yargı bizim yargımız, meclis bizim meclisimiz, polis bizim polisimiz, devlet bizim devletimiz. Devletimizin göz göre göre heba olmasına razı olurlar mı sanıyorsunuz?…” diye hiddetlendiğinde yüzünün tekrar kızardığını, renkten renge girdiğinde görünce öleceğini sandık.
“Yok canım.Hani karamsar olup da öldük bittik demedik ki” diyecek olduğumuzda bir kere daha paparayı yedik
“Nasıl demediniz? Sabahtan beri ağlaşıp duruyorsunuz…Koca koca adamlarısınız.Ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun. Dediklerinizi gençler duysa, halleri ne olur?Moralleri nasıl olur?Hiç düşünmüyor musunuz?... Hele şu Çanakkale ruhu meselesine gelince… Hiç anlatmamıştım ama anlatacağım…Anlatacaklarımı iyi dinleyin de utanın…Bakın bakalım Çanakkale ruhu kaybolmuş mu, kaybolmamış mı?”
Ahmet Ağa derin bir soluk aldı,sakinleşti.Sonra da, belki yarım asırdır kullandığı tütün tabakasından her zamanki gibi bir tutam tütünü aldı, sigara kağıdına itina ile sarıp sarmaladı.Nikotinden kararmış ağızlığına takıp, muhtar çakmağı ile yaktı.Birkaç nefes çekip uzun uzun dumanı üfledikten sonra;
“Biliyorsunuz benim oğlanların,torunların hepsi eşkıya ile harp etti. Onlar anlattı bana.Bende onların yalancısıyım. Onlara da küçük torunum , Kemalim anlatmış.” dedi ve başladı anlatmaya…