Türkiye, İsrail-Filistin meselesinde açık ara Filistin’den yana taraf olduğunu net olarak ortaya koydu.
AKP ve diğer siyasal İslamcı partiler, cemaat ve tarikatlar açısından Filistin meselesi hassas bir konu.
Açıkçası bu cenahın Filistin’i Arap Dünyasından daha fazla sahiplenmesinin nedenlerinin muhasebesini de yapmayacağım.
Hatta son derece de doğal karşılıyorum.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti gökten zembille inen bir devlet değildir.
Neticede Osmanlı İmparatorluğunun varisi ve devamı niteliğinde bir devlettir.
Bu realite olağan haliyle kabul edilince insan, işlerin nasıl yürüdüğünü ve yürümesi gerektiğini çok daha kolaya kavrayabilir.
Biz Türkiye olarak hem Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasının hamisi ve hem de Türk dünyasının öncül devletlerinden birisi olmak zorundayız. Bu tarihimizin bize dayattığı bir zorunluluktur.
Bu zorunluluğu “yurtta sulh cihanda sulh” düsturu ile de sağlamak her halde işin en mantıklı yolu olsa gerek.
Asırlar sonra bilinçli olarak Türklük şuurunu daha da ileri noktalara taşıyan Macar Türklerini de göz önüne alırsak bizim batı dünyasında etkili bir koç başlığı görevimiz vardır.
Daha önceden de yazmıştım.
Türkiye, Osmanlı İmparatorluğunun sönmüş öz halidir.
Tıpkı sönen dev bir balondan geriye kalan ve yeniden şişmeyi bekleyen balon gibiyiz.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Mustafa Kemal Atatürk sayesinde Türk Müslümanlığının farkına varmıştır.
Balkanlar bizim en etkili kadim coğrafyamızdır.
Balkanlarda Türk demek, Müslüman demektir. Müslüman demek Türk demektir.
O nedenledir ki Atamızın “Ne Mutlu Türküm Diyene” demesi tesadüfi değildir.
Şayet büyük Türkiye olacaksak gideceğimiz yol Atatürk’ün yoludur.
Türkiye’ye gönülden bağlı Balkan Ülkeleri, Balkan ve Karadeniz coğrafyasındaki Türk varlığı bizim doğal uzantımız ve müttefikimizdir.
İçimizdeki Arap, Kürt, Türk vs. muhafazakâr dünyanın Filistin meselesini aşırı hassasiyet göstermesini de bu bağlamada değerlendirmekte fayda vardır.
Tıpkı Anadolu Kürtlerinin Irak ve Suriye’deki Kürtlerimiz konusundaki hassasiyet gibi, Türkiye Türklerinin de Irak ve Suriye’deki Türklere hassasiyet göstermesi doğaldır.
Ama aynı şekilde Arnavutlarımız, Boşnaklarımız, Çerkezlerimiz, bir bütün olarak Kafkas Türklerimiz, Doğu Türkistanlı Türklerimiz ve diğer Orta Asya, Hindistan ve Pakistan Türk dünyası ve hatta Afrika bizim en doğal ilgi, bilgi ve etki alanımızdır. Bu ülkelerin ve bu coğrafya insanlarının her türlü sıkıntısını kendimize dert edinir, sorumluluk içerinde hareket ederiz.
Ama esas mesele, her meseleye Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti çıkarları üzerinden bakmaktır.
Dünya’dan bizim ilgi ve etki alanımızda çıkacak her bir sorun bizi yakından ilgilendirir.
İşte dünya gündemin hızı ve şartları ortada öylece duruyor.
Daha bir ay önce dünyanın en önemli sorunu olan Ukrayna -Rusya savaşı ve Azerbaycan-Ermenistan barış görüşmeleri, HAMAS’ın İsrail’e saldırıları ile birlikte bir anda unutuluverdi.
İsrail’in Filistinli masum insanlara katliama kalkışması çok daha önemli hale geldi.
Ancak unutulmaması gereken husus hiçbir şeyin tesadüfi olmadığıdır.
İsrail-Filistin meselesini rastgele meydana gelmiş olaylar ekseninde bakmak, uluslararası ilişkiler ve sosyoloji bağlamında çok büyük yanılgı olacaktır.
Dünyada askeri ve ekonomik gücünü yitirmeye başlayan ABD ve Avrupa ülkeleri, yeni bir dünya düzeni için Büyük Ortadoğu Projesinin son atağını HAMAS’ı kullanarak başlatmıştır.
Humeyni’nin İran’ı ele geçirmesi, İran-Irak savaşı, Afganistan Taliban’ı üzerinden hırpalanan Rusya’nın “Glasnost” ile çökertilmesi, Ermenistan’ın Dağlık Karbağ’ı işgali ve soykırıma varan cinayetleri, Saddam Irak’ının 1990’lı yılların başlarında ve ardından 2002 yılında Irak’ın işgali sonrası Kürt Devleti’ni kurma girişimleri,
Kurmaya çalıştıkları Kürt Devletini Suriye üzerinden Akdeniz’e bağlamak üzere yerden biten gibi ortaya çıkan IŞİD ve DEAŞ katliamları ile Suriye’nin darmadağın edilmesi,
Kürt Devletini Akdeniz’e bağlama girişimine Türkiye’nin Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Fırat Kalkanı Harekatı ile engel olması,
Arap Baharı tufanı,
Ermenistan’ın Türkiye desteğindeki Azerbaycan tarafından Dağlık Karabağ’dan sökülüp atılması ve hemen ardından da Rusya’yı konvansiyonel harp silah araç ve gereçleri bağlamında test edip yıpratmak için Ukrayna Rusya savaşını başlatmaları asla tesadüfi değildir.
Bu süreçlerden önce ABD’nin Doğu Akdeniz’e, Ege’ye, Karadeniz havzasına, Kafkasya’ya yerleşerek hem Rusya’yı, hem İran’ı ve hem de Türkiye’yi çepeçevre kuşatması da tesadüfi değildir.
Türkiye şu anda ciddi bir yol ayrımındadır.
Türkiye ta tam bağımsız kalacak veya ABD’ye yine boyun eğecektir.
Kimse unutmasın ki;
Türkiye, 1991 ve 2002 Irak savaşında, ardından IŞİD’li Suriye savaşında ağır maddi ve manevi kayıplara uğramıştır ve hala da ağır bedeller ödemeye devam etmektedir.
ABD, ajan ve provokatörleri ile Türkiye’de cirit atmıştır, olasılıkla atmaya da devam etmekte veTürkiye’yi boş bırakmamaktadır.
FETÖ, ABD’nin Türkiye’deki derin yapılanması ve istihbarat örgütü iken, PKK ve türevleri ise ABD’nin Afganistan’daki Taliban’ı işlevini görmektedir.
15 Temmuz 2016 FETÖ ayaklanmasını da bu minvalde değerlendirmekte fayda vardır.
Acaba bizim meclisteki milletvekillerimiz, mecliste olan parti başkanlarımız, partilerimizin genel merkez ve il teşkilatları dünyada olup biten olayları yeteri kadar okuyabilmekte midir?
Yoksa küçük çıkarlar peşinde siyasetçilik oyunu mu oynamaktadır?
Ana düşüncem şudur:
ABD, Avrupa Birliği kesin olarak Türkiye karşıtı planlarını hayata geçirmiş durumdadır.
Türkiye’yi kademeli olarak yıpratmak ve NATO dışına çıkarmak için büyük oyunu sahneye koymaya başlamıştır.
F-35 uçak projesinden Türkiye’yi hangi usul ve yöntemlerle çıkarmayı başardıysalar, Türkiye’yi NATO’dan da aynı yöntemle çıkarmak içinde harekete geçebilirler.
Dolayısı ile Türkiye’de kim iktidar olursa olsun ABD ve Avrupa’nın sinsi planları ile başa çıkmak zorundadır.
BOP için Filistin işin bahanesidir.
Türkiye, Filistin-İsrail savaşında son derece akıllıca ve doğru politikalar izlemektedir. Çünkü HAMAS’ın ateşlediği Filistin el bombasının tesiri, tüm coğrafyamızı ateşe verecektir.
Türkiye, İsrail’in yanında olsaydı kendini inkâr etmiş olurdu.
Türkiye’de kim iktidarda olursa olsun, Türkiye’nin ABD ve Avrupa devletlerince gasp edilmeye çalışılacağını unutmaması gerekir.
Türkiye asla ABD ve AB Devletlerinin kuklası ve jandarmalığını haline getirilmesine razı gelinmemelidir.
İşte bu ahval ve artlarda sağa sola selam çakarak CHP’nin başına geçmek isteyenler Türkiye’yi bu ateş çemberinden çekip çıkarabilir mi?
Hepimizin bildiği ama Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu’nun Nisan 2023’te tüm basına yansıyan ifadesi ile “Siyonist çevreler Erbakan hocamızı içselleştiremedi. O zaman ABD, kendisine adam aradı. Tayyip Bey’in siyaseten yasaklıyken Beyaz Saray’da fotoğrafı var. Bu ABD’nin kendisini desteklediğinin en açık delili. Tayyip Bey BOP’un hâlâ eş başkanı” demesini de günümüz şartlarında nasıl değerlendirmemiz gerekir?
Türkiye Cumhuriyet, Devlet, kendi beşerî varlıklarına, milli ve manevi değerlerine sahip çıkarak çok daha fazla demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile kendi topraklarına ve kendi vatandaşlarına sahip çıkacak güç ve kudretedir.
Yeter ki siyasilerimiz milli şuurunu yitirmesin,
Yeter ki devlet aklı egemen kılınsın.
Çünkü dışişlerinde duygusallığa yer yoktur.