Can dostlar için yürürlüğe giren ilk Hayvan Hakları Beyannamesi' nin Osmanlı döneminde hayata geçtiğini biliyor muydunuz?
Yalan yok, ben bilmiyordum.. İşitince de acayip keyif aldım...
Öyle hiç, böbürlenmesin Dünya, havadan sudan konularda gösterdiği sözde hassasiyet için.. Filistin'de çocuklar ölüyor.. Bebek katilleri, dünyanın gözleri önünde soykırımda.. Sessiz kalanlar utansın..
Tarih boyu, Türk Devletleri mazlumun yanında olmuş.. Bundan dolayıdır bizlerin hayata dair hassasiyeti..
Misal; Dünyada ilk hayvan hakları beyannamesi Osmanlı Dönemi'nde yürürlüğe girmiş..
Bunun bir tarihi de var.. Hayvan hakları için ilk beyanname 1600’lü yıllarda, Osmanlı Padişahı 3. Murad döneminde hazırlanarak yürürlüğe girmiş..
Osmanlı Dönemi'nde inşa edilen yapılarda kuş köşklerinden, sarnıçların yalak olarak kullanılmasına kadar hayvanlar için özel alanlar oluşturulduğunu bilmeyenimiz yoktur.. Günümüzde halen ayakta kalmış birçok yapı, bunun göstergesi.
Osmanlı Devleti'nin hayvanları korumak için dünyaya örnek olduğunu anlatan bir isimden, Tarihçi Zafer Bilgi'nin sözelrinden bahsedeceğim sizlere.
Şöyle diyordu kendileri; “Osmanlı Devleti 1600’lü yıllarda dünyada hayvan hakları beyannamesini yayınlayan bir medeniyet.
İslam medeniyetinin yansıması olan Osmanlı’nın son döneminde hayvanlara verilen hakları görüyoruz.
Bir nevi insan hakları beyannamesi gibi hayvanların beyannamesiyle onların hakkı ehliyet altına alınmış”
Tarihimizde ne güzel kararlar alınmış. Hey maşallah deme de dur şimdi.. Şahsen, ben tam da böyle dedim..
Neden demeyeyim ki ayrıca?... Dünyada ilk hayvan hakları beyannamesi Osmanlı Padişahı 3. Murad döneminde hazırlanmış iken...
Kediler benim kırmızı çizgim ... Her sabah, beslenme saatlerinde onlar ile biraraya gelmeye çalışıyorum.. Her biri, benim için bir Müezza.. Müezza kimin kedisine verdiği isimdir.. Anlamı son derece önemlidir Maüezza'nın..
Peygamber efendimiz,(S.A.V.) Uhud savaşına gider iken, ordunun yolunu değşitirmiştin onun için.. Çocuklarını emziriyor diye.. Detaylar çok, öğrenmek isteyen net'ten arıştırsın bi zahmet...
Tarihçi Zafer Bilgi, hayvanları koruma altına alan beyannameye ilişkin; Kedilere duyulan sevginin “Kedilerin Babası” olarak bilinen sahabe Ebu Hureyre’den geldiğini de belirtiyordu.
Hayvanlara Allah’ın emaneti gözüyle bakıldığını vurgulayıp; Eski dönemlerde insanların ulaşım aracı olan atlar, eşekler ve katırlar için camilerin avlularına hayvan yalağı yaptırdığı örneğini de veriyordu.
Ayrıca; Namazın ardından cemaatin kedi paryası olarak bilinen ciğer satın alarak kedileri beslediklerini de anımsatıyordu.
Osmanlı döneminde camilerin gelirlerinden hayvanlar için bütçe ayrıldığını da hatırlatan sayın Bilgi, konakların ve köşklerin çatılarındaki saçakların altına kuşlar için özel yalı ve köşk adı verilen bölümlerin yapıldığının da altını çiziyordu.
Örnekleri çoktu bu konuda, anlatımında dile getirdikleri de.. Mesela; Kedili Kütüphane olarak bilinen Beyazıt Devlet Kütüphanesi hakkında şöyle diyordu;
“İsmail Sencer Hoca Efendi Arap Dili Edebiyatı profesörü, hukukta da dersler verirdi.
Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin de müdürüydü kendisi.. Bu görevi esnasında oraya gelen kedilere sahip çıkıyordu.”
Ne güzel örneklerdi bu örnekler.. Keşke, hayatı bir yoğurt kovasına sığdırabilmiş, yavru kedi ve köpeklerin o anını anlatır fotoğraf karelerini görebilse insanlık.
Dışlama, horlamasa kedileri, köpekleri.. Tekmelemese, su ve mama kaplarını.. Kendi halinde, kuytu bir köşede yatan bu canları kovalamasalar...
Hanidir, Serçe sürülerini göremiyorum ağaçlarda.. Oysaki, öyle çoklardı ki!?!.. Ne oldu, neden yoklar artık!?!...
“Osmanlı Devleti'nde hayvan hakları aslında asrı saadetten aldığı dokuyu bugüne taşıyan bir ufukla gelmiş” diyerek, tarihi gerçeklerden söz eden sayın Bilgi; Osmanlı devletinin hayvana duyduğu merhameti ne güzel özetliyordu bahsettiğim o açıklamasında.
Biz insanlar, yardım eli uzatamadığımız için yitip giden canları göremiyoruz...
Savaş suçu işleyenleri de göremeyen bu insanlığa, sahi ne oldu?..
Havalar daha da soğuyacak.. Meteoroloji böyle diyor.. Tahminler de genelde de tutuyor..
Bi karton kutu koyabilsek kuytu bir köşeye, gecenin ayazında ısınabilecek o kadar çok can var ki şu sıralar sokaklarda..
Yeni park etmiş araçların altında, motordan yayılan sıcağa muhtaç bu canlar, sıcak kadar bir yudum yiyeceğe de çok muhtaçlar..
Yardım eli olmak, hiç de zor değil aslında.. Akşam yemeğinden kalan, çorbanın içine, minik minik bir avuç emek ufalayıp, bir yoğurt kasesi içinde evimizin önüne bırakabiliriz mesela..
Çöpe gideceğine yiyecekler, bir canın hayatta kalmasına vesile olabilir, ne dersiniz?