Yine yeni şehitler. Yine bildik beyanatlar.

Her zaman olduğu gibi havalanan uçaklar. Irak ve Suriye’de yerle bir edilen terör yuvaları ve öldürüle bilmem kaç tane teröristten bahsetmeler.

Terörün çaresizlik  çemberi kedimi bildim bileli aynı eksen etrafında dönüp durur da değişen bir şey olmaz.

Ölenler ya da şehit edilenler genellikle yoksul aile çocuklarıdır.

Emin olunuz ki dağlarda öldür öldür bitiremediğimiz PKK militanlarının çoğu da bu memleketin yine yoksul çocuklardır.

Şehitlerimiz de öldürdüklerimizde bu memleketin en alt katmanında yaşayanların çocuklardır.

Bunun böyle olduğunu biliyorum çünkü subaylık hayatımın büyük bölümü askerlerimize bölük komutanı ve tabur komutanı olarak vazife yaparak geçti.

Aslında dünden bugüne değişen bir şeylerin olmadığını görmenin de üzüntüsü içerindeyim.

Ne devletimiz ne de siyasilerimiz PKK sorunsalına bilinenden farklı bir şey üretmediler.

Çözümü namlunun ucunda aramak en büyük seçenek olsa da asla gerçek bir seçenek olamadı.

Biz PKK meselesini, etnik ayrılıkçılık Kürtçü meselesini, kendi iç meselemiz olarak görmeye başladığımız ilk günden itibaren en büyük hatayı yapmaya başladık.

Ve ne yazık ki aynı hatalarımızı yapmaya devam edip gidiyoruz.

PKK ve etnik bölücü Kürtçülük meselesine çözüm arayışımız, sosyolojinin nedenler dehlizinde gezerek, eskinin kangren olmuş köklü sorunlarına çözümler arayarak bir yerlere varmamız mümkün değildir.

Sorunların çözümünü “sorunlara odaklanarak” bilinen sorunlara sebep olan nedenlere çare arayarak sonuca ulaşmak gibi eskinin ilkel bir düşünceli çözüm yolları ile başarı elde edileceğini sanmak, sadece kendimizi kandırmaktan öte bir şey değildir.

PKK meselesi, uluslararası bir oyunun sadece küçük bir parçasıdır. Bu uluslararası oyunun içerinde rol alan devletler oldukça çok ve şaşırtıcıdır.

Türkiye ile hem dost geçinenler ve hem de Türkiye’ye düşmanlık peşinde olan devletlerin hemen hemen hepsi bu oyunun aktörleridir.

O halde ne yapmalı? Nasıl bir yol bulmalı veya denenmelidir?

Yol da yöntemde son derece basit olmalıdır.

Her şeyeden evvel çözüm odaklı düşünmek zorundayız. Geçmişin kangren olmuş meselelerine çözüm aramak yerine eskiye sünger çekip yeni yollar aramak lazım.

Birinci seçenek; ver kurtul deyip işin içinden kolayca sıyrılacağını sanmaktır. Böyle bir düşünce kesin olarak yanlış bir seçenektir. Çünkü Türkiye’de bölücü PKK’ya destek olan iş insanlarından siyasetçilere, akademisyenlere, devlette görev yapan sempatizanlarına ve sıradan halka kadar herkesin PKK meselesinden bir çıkarı söz konusudur. Türkiye’nin ekonomik olanaklarında genelinden büyük çıkarları söz konusudur. Türkiye’den kopup ayrılmak PKK sempatizanlarının ve destekçilerinin asla işine gelmez. Çünkü ellerindeki ekonomik ve makamsal olanakları kaybedeceklerini çok iyi bilirler.

Bugün için etnik ayrılıkçıların elindeki en büyük güç seçimlerde kullandıkları OY’dur.

PKK ve sempatizanlarının ellerindeki en büyük koz, yerel veya genel seçimlerde kullandıkları oydur. Oy bütün etnik ve dini bölücülerin kullandığı en büyük silahtır.

Bu silahın hedefinde de gayrı milli bir iradeyle siyaset peşinde koşan çıkarcı çapsız siyasi kişiliklerdir.

Öyle ki ülkemizdeki tüm ayrılıkçı veya bölücü şeriatçıların veya PKK’gillerin tamamının kontrol altında tuttuğu, adam yerleştirdiği partilerin sayısı sadece HDP veya DEM ile veya bir başka dinci parti ile sınırlı değildir. Onlar oy güçleri ile her yerdeler.

Türk siyasetçilerinin oy uğruna, seçilme uğruna verdikleri tavizlerin gaflet ve delaletleri ne yazık ki her geçen gün Türk milletine kuruşun olarak geri dönmektedir.

Türkiye’de Türk kökenli düşük kalibreli siyasetçilerin kazanma hırsı ve oy sevdaları yüzünden Türkiye’de PKK yıllardır varlığını güçlenerek sürdürmektedir.

PKK ile mücadele eden devletin silahlı unsurlarının komutanlarının PKK ve benzeri meselelere sadece güvenlik açısından bakmaları, işin sosyolojik ve psikolojik maliyetini hesaba katmamaları nedeniyle PKK ve şeriatçılık meseleleri günden güne kar topu gibi büyüyerek Türk milletini altına alıp ezmeye başlamıştır.

O halde kesin ve kalıcı çözüm nedir?

İkinci ve en güçlü çözüm;

 

1-      Devletin kurucu değerlerine dört elle sarılma,

2-      Türkiye’de bireysel özgürlüklerin ve demokrasinin önündeki engellerin hızla kaldırılması.

3-      Yargının tam ve bağımsız olarak devletin gücünü, adalet anlayışını ve hukukun üstünlüğünü her yerde göstermesini.

4-      Gelir dağılımında adaletin sağlanması.

5-      Sosyal devletin gereği olarak fırsat eşitliğinin sağlanması liyakate önem verilmesi.

6-      PKK ve şeriatçılık peşinde koşanların idam mümkün olmadığı için vatandaşlıktan çıkarılması, gerekirse mallarına devletin el koyması.

7-       PKK’ya yardım ve yataklıkla bulunanlara kesin ve tavizsiz hukuksal cezaların verilmesi.

8-      Gerekiyorsa idam cezasının geri getirilmesi.

9-      PKK veya şeriatçılığa destek verenlerin ticaretine engel olma.

10-   Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de şimdilerde her ne kadar ana vatanımıza dahil olmasa da misak-ı milli sınırlarımız içinde kalan bölgede Türkmen-Kürt federe devlerini ellerimize kurmak zorundayız.

11-   Eğer Türkmen-Kürt federe devletini kurma imanımız yoksa misakı milli sınırlarımızı uluslararası şartlar gereğince ana vatana dahil etmemizdir. Bugün İsrail’in ve Rusya’nın ABD’nin ülkelerinin çıkarlarını korumak  için harbe tutuşmaları boşuna değildir.

12-   İlk beş madde acilen hayata geçirilirken “siyasilerin” acilen ya bu toprakları anavatana katmaya yönelik veya bu bölgede Türkmen-Kürt devletini ellerimizle kurmamız için acilen devlete emir vermesi ve siyasal hedef göstermesi kaçınılmazdır.

Biz cesurca adımları atmadığımız sürece daha çok şehitler verir, daha çok nutuklar atarız. Hatta öyle bir an gelir ki anavatanımızı bile savunamaz, sahip çıkmaza hale geliriz.

Ama şunu da görmemiş değilim.

Devlet, siyasiler yüzünden daima kendine ihanet edenlere sahip çıkarken, kendisi için canlarını kanlarını feda edenlere daima mesafeli durmuştur.