Son verdiğimiz şehitler sonrasında devletin büyün unsurları var gücü ile PKK hedeflerini bombalıyor. Ama ne bombalama? Dağda taştaki mağaralar değil?
PKK Suriye kuzeyinde devlet olmuş da fabrikalar kurmuş, petrol kuyuları açmış, gıda depoları ağzına kadar doldurulmuş vs.
PKK’nın bu hale gelmesinin en büyük nedeni Türkiye’dir.
Yıllar yılı sadece namlunun ucunda önleyici tedbirler alarak PKK terörünü sonlandırmaya çalışmasının beyhude olduğunu bir kere daha görüyoruz.
Dün de yazdım.
ABD bizim baş düşmanımızdır.
İsrail baş düşmanımızdır.
İran, Rusya, Yunanistan ihmal edilmemesi gereken tehlikeli komşularımızdır.
AB ülkelerinden Fransa ve Almaya ayrıca İngiltere PKK ile iç içe olan ülkelerdir.
Biz PKK mevzuunda başımızı deve kuşu gibi kuma soktukça yukarıda saydığım ülkeler iyice üstümüe abanmakta,
Devletimiz, devleti yöneten siyasal iktidarların yalpalaması nedeniyle içimizdeki PKK militanları, sempatizanları ve destekçilerini karşısında direnç gösteremez oldu.
PKK destekçileri Türk toplum hayatında TBMM de dahil her noktada rahat rahat cirit atarken iyice arsızlaşmış, iyice baskın kişilikler sergilemeye başlamışlardır.
Bu günlerde artan şeriatçı örgütlenme , gösteri ve yürüyüşlerin ardında da PKK ve yabancı ülke ajan provokatörlerinin varlığını da gözden kaçırmamalıyız.
PKK ve şeriat destekçileri ne yazık ki her seçim sonrası daha fazla güçlenmekte, daha fazla devlete sızmaktadır.
Siyasi partilerin her seçimi kazanma hırsı ve oy avcılığı ne yazık ki siyasi partilerimizi derinden etkilemekte, günün tanımlaması ile “kravatlı teröristlerce” siyasilerimiz ve siyasi partilerimiz esir alınmaktadır.
Bugün CHP’nin DEM’e ram olması bunun tipik örneği değil midir?
Bugün AKP ve MHP ikilisinin ve Hüdapar gibi partilerce bloke edilmesi tesadüfi midir?
Eğer dikkat ederseniz ne kadar Türk Milleti, Türk vatanı düşmanı varsa hepsi siyasette “seçilmemiş iktidarlar” olarak oldukça etkili ve yetkili güce sahiptirler.
Bu gidişat tehlikeli gidişattır.
Türk siyasi hayatının küçük çıkarlar üzerine şekillenmesi, siyasilerimizin oy kaygısı Türk siyasetini iflasa sürüklemektedir. İflasa sürüklenmiş bir siyasi hayat içerinde Türk demokrasisinin, Türk devletinin ve Türk Milletinin hakkı ile korunması mümkün değildir.
Yeni devlet rejimi ile , cumhurbaşkanlığı sitemi ile birlikte iyiden iyiye siyasallaşan devlet mekanizmasında sağ duyu ve devlet olma refleksi, ne yazık ki iktidarların veya siyasi partilerin oy kaygısına feda edilmektedir.
Artık devlet organları dahi özellikle iktidar partisi lehine oy kaygısı ile kararlar almaya başlamıştır.
Bunun en bariz örneği Anayasa Mahkemesinin kararının Yargıtay’ca tanınmaması, Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından Öcalan kardeşlerden birinin TRT’ye çıkarılması, diğerinin mektubunun Anadolu Ajansı’ndan yayılması mevzuundaki suç duyurusuna “ifade özgürlüğü ve basının haber verme özgürlüğü” kapsamında ele alınmış ve devletin iki haber kaynağı olan AA ve TRT için soruşturmasına yer olmadığı kararı verilmesi bile ibretlik değil midir?
Siyasiler acilen az veya çok oy alma uğruna PKK ve destekçilerin, şeriat özlemi ile yanıp tutuşan kimi cemaat ve tarikatlara taviz vermekten acilen vazgeçmelidirler.
İktidarın PKK ve diğer bölücü ve ayrılıkçılarla mücadele etme azmi kadar askerilerimizin sağlık, moral ve motivasyonu üzerinde çok büyük etkisi olan askeri hastanelerin ısrarla açılmamasının da vebali ağırdır.
Eski bir asker olarak askeri hastanenin subay ve astsubaylar için ne anlama geldiğini bir kıta subayı gözünden kaleme alacağım.
Askeri hastaneler ve askeri liseler devletin en önemli kurumlarıyken FETÖ gerekçesi ile kapatılmasının devlete ve millete maliyeti günden güne artmaktadır.
Yarın askeri hastaneler ve askeri liseler konusunda duygusal bir yazı kaleme alacağım.