Lezzetine diyecek yoktur. Hele ki, adını taşıyan Nar’ suyu serpilir ise kızartmasının üzerine, daha bir enfes  tat alır mübarek..

Bilimsel olarak ismi; Pomatomus Saltatrix’i bilmeyenlerimiz olabilir.. Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp diye düşünür isek şayet, bu da benden bilmeyenlere kıyak olsun derim

Değişik bir serüven yaşıyor kendisi.. Karadeniz'de çıkıyor yumurtadan.

Karadeniz’ in çırpınış hali bitmek bilmez malum. Sever dalgalı denizi denizin padişahı Lüfer.

Ağaç yaşken eğilir misali sanki.. Daha 3 cm. boyundayken bile, müthiş bir yeteneğe sahip olmuştur kendisi..  İlaryaları kovalayacak cesarette bürünmüştür.. Dişlidir, ağzının tadını bilir.. 

‘Pomatomus Saltatrix’ yani, bildiğimiz Lüfer.. Sırtı kara da derler, gözü karalığından değildir aldığı bu isim elbette… Balıkçımızın tabiridir…

Lüfer; mükemmel bir türdür Nokta.. Doğduğu denizde büyümeye başladığında,  o yağlı güzel Karadeniz hamsisini yemeye bayılır en başta..

Lüfer olacaktır da, daha macera yeni başlamıştır.. Çünkü,  Defne Yaprağı diye alınır iken, kendi kadar balık türlerini avlanamaya başlamıştır..

Bir anlatımda; “Samsun, Sinop, Kastamonu derken Zonguldak, Düzce geçilir bir de bakmışsın ki bizim ufaklık delikanlı bir Çinekop olmuştur” deniliyordu.

Maceraya bakın hele.. Defne yaprağı halden, Çinekop olmuştur  padişah.. 

Zorlu bir yolculuğa çıkar.. Tamamen İçgüdüyle izlenir  o rota..

Şöyle denilmiştir; Heyecanla beklediği memleketine, İstanbul Boğazı'na girer Çinekopl….

Bu kez de, İstanbul boğazının en lezzetlisi İstavritleri avlar, büyümek gelişmek için.

Ve de başarır.. Bir anda, yağlı bir Sarıkanat haline alır..

Tamamdır artık, Marmara yolculuğu başlayabilir..

Artık tam bir predatördür, kendi cinsi dahil uçan, kaçan her balığı jiletten keskin dişleri, çeliği kesen güçlü çenesiyle tek darbede parçalar hale gelmiştir..

Hırçındır, genlerinde var bu özelliği..

Bu hırçınlık ve beslenme alışkanlığı ayrı bir yarar ona..

Boğazda akıntılarda yüze yüze, iyice parlayan belirginleşen pullarıyla, öyle bir endamı olur ki, maşallah der her gören..

 Lüfer olmuştur artık.. Balıkçının gözdesidir bu hali ile..  

Güçlenmiştir daha da. Daha da keskinleşmiş ustura misalidir artık dişleri.. Kısacası, tam bir  babayiğittir artık..

Akya sürüsü saldırsa, yüzgeçlerine saldırır onlarcası.. Akya’ ya dahi, kafa tutar haldedir artık her bir Lüfer..

Bu halini gören tüm balıklar aman diler onun hızla yüzüşünden,

Gecelerin adamıdır sanki, gafil avlar koca koca kefalleri, zarganaları ve dahasını..

Bu haliyle, İstanbul Boğazı dar gelir artık padişaha.. Marmara da neymiş, basar geçer,  Kofana olur artık..

VSIKI DURUN, ARTIK YENİ DURAKÇANAKKALE’ DİR..

Kıyı balıkçıları, dört gözle beklediği Kofanaları avlamak için, mesai başlatır sahilde..

Alamatralar, yüzlerce kulaç ağ ile av başlatır.. Heyecan doruktadır.

Hızla ilerler yolunda, Çanakkale'yi geçer bir solukta, Selam çakar ayrıca, Seddülbahir'de..

Yolu artık Ege olmuştur..  Balık çiftliklerinde bekçilik yapmaya başlar adeta.. Kaçanı affetmez ispendekleri, lidakileri çadeta çekirdek gibi yer…

Son halini almıştır artık denizin padişahı Lüfer… Kofana halinden de çıkmış,  Sırtıkara’ ya dönüşmüştür.. Sırtı gibi, gözü de kara olmuştur vesselam..

Bir balıkçı üstat, şöyle özetlemiştir denizin padişahını; 

“Öyle bir balıktır ki; Doğumundan, ölümüne neredeyse her santim büyümesinde ismi değişir.”

Bu özetle anlatım, ne de doğru, değil mi?..  

Başlayalım şimdi, sıralamaya; Defne yaprağı, Çinekop palazı, Çinekop , Kaba Çİnekop , Sarıkanat, Lüfer, Kaba Lüfer, Kofana ve de sonunda olmuştur bir Sırtıkara...