Bir çoğumuzun tanık olduğu bir manzaraya sessiz kalmayıp, görüp geçmeyen CHP’ li vekil sayın Öz’ü kutlamak istiyorum.




Sesini ve tepkisini göstermesi, hepimizden de kolay elbet. Yani; Milletvekilliği gibi ayrıcalığa sahip. Konuya böyle bakılırsa verdiği tepki sıradan gibi gözükebilir lakin, tanık olduğu bu önemli ayrıntıya karşın vakit ayırması bile bence bir başka önem arz ediyor.

Sayın vekilin rezalet manzaraya verdiği tepkiyi, belki de bir çoğumuz sıradanmış gibi algılayacağız. Çünkü çevremizde bu türden görüntüler o kadar çok ki. Bazen şehirlerarası güzergahlarda yol kenarında benzer görüntülere rastlıyoruz, bazen de piknik yaptığımız bakir bölgelerde tanık oluyoruz çöp yığınlarını.

Çevrecilik bence, gördüğü her olumsuzluk karşısında dillenmeli. Üstelik buna yardımcı olacak avuç içinde taşıdığımız bir araç yetip de artar.
Özellikle son yıllarda ‘Sosyal medyadan al haberi’ haline kapıldığımız gerçeği ile yola çıkarsak, sayın vekilin gösterdiği duyarlılığı bir zincir misali geliştirir ve büyütebiliriz.



Bunu yapmak için, özel çaba göstermeye de gerek yok. Neden mi? Çünkü benzer manzaralar etrafımızda o kadar çok ki. Kısa bir yolculuk esnasında dahi bunu yapabilme şansımız hayli büyük. Hat ta %100
Çevreyi kirletme hastalığına kapılmış gibiyiz. Yalan mı…?

Benim bu dediklerimi tescilleyen açıklamaya imza atan sayın vekil Öz’e de bu alamda bir teşekkür daha edeyim. Adete haklılığımı belgeledi.

Bahse konu bölge, hepimizin gitme ve geçme olasılığı çok büyük mevkii. Çanakkale Çan yolu üzeri.
CHP kurmayı, karşılaştığı bir çevre kirliliği karşısında sesiz kalmayıp, üstelik vakit de ayırıp düşüncelerini bir güzel kaleme almış.

Siyasetçi milletten hep oy isteyecek değil ya. CHP’ li vekil, beklide son yılların bir ilke imza atıyor. Hepimiz için daha temiz bir çevre diyor özetle; ‘Daha da bi Çevre duyarlılığı…’ diyor.

Seçim bölgesinde, adım atmadık yer kalmayacasına gezi ve ziyaretleri ile bildiğimiz vekil Öz,  Çanakkale Çan yolu Ortaca Köyü ile Kirazlı Köyü arasındaki Demir Eriten Çeşmesi mevkiinde tanık olduğu manzaraya karşı adeta ateş püskürmüş.

Çevrenin kirletilmiş ve çöplerin gelişi güzel bölgeye atılmışlığına seyirci kalmayıp; “Doğayı korumanın bir yolu da çevre temizliğidir” sözleri ile klasik bir bilineni hatırlatmış gibi görülse de, bence çoğu kez tartışmasız gerçekleri birbirimize hatırlatmanın gerekliliğini göstermiş bu hareketi ile.

Doğruları hep biliriz, ne var ki çoğu kez tatbik etmeyiz. Milletçe tutulduğumuz diğer bir hastalık da bence bu. Üstelik tedavisi de olmamalı ki, yanlış olduğunu bile bile yapar dururuz.
Gördüğü manzaraya karşı dedikleri elbette ilk kez edilmiş sözler değildi vekil Bülent Öz’ ün. Biliyorum ki, o da inadına diyordu tekrarla sözlerini.

“Üzücü bir tabloyla karşılaştık. Çevre temizliği ve doğayı korumak, hepimizin üzerine düşen önemli bir görevdir ve unutmamalıyız ki; İnsanlar yaşadıkları çevreden sorumludurlar.” şeklindeki sözleri de ilk kez denilmiyordu. Ama olsun, yangına bir damla su taşıyan karınca misali davranıp, ‘Belki…’ düşüncesiyle muhtemel konuşuyordu.
Çevre sevgisi ve haliyle oluşan çevre korumacılığı ve de gösterilen tepki tam da bu noktalarda edilince daha güzel oluyor. (Tabi bence…)

Yok sa, ‘efendim şu olacak, yok efendim bu olacak’ ön görüleri ve de gaip den duyulan sesler misali büyük çevre koruyucu tavırlar, hatta okkalı sözlerle çıkışlar, burnumuzun dibindeki kirlilik için hiç gelmeyince, insan haliyle sorguluyor. ‘Bu çöp yığınlarının bulunduğu alanlar çevreden sayılmıyor mu…?’  diye…

Doğru ya, ‘o atıklar insan sağlığına ne eder ki…?’
Geçenlerde duydum. Marketlerden alış veriş ardından taşıma torbaları para karşılığı müşteriye sunulacakmış. Bunda amaç, naylon vari poşetlerin kullanımını azaltmak. Bizler,  para ödeneceği için poşet almayız ya… Yani öyle biliyor ve sanıyorum. Haliyle, poşet kullanımı azalacak ve haliyle de etrafta çevrede binlerce sene yok olmayan naylon mezarlığı oluşmayacak. Kimin aklına geldi ise, alış veriş sonrası  para karşılığı poşet sunma fikri, bence çok faydalı gelmiş.
Çevre için izi binlerce yıl silinmeyen naylon torbalar ve benzer atıkların tehlikesinin, ‘insan sağlığına ne zararı olacak ki…’ düşüncesinden olacak, ben çevre söylemcilerinin bu konuda çıkışlarına nadiren rastlamış bir gazeteci olduğumu düşünüyorum. Çünkü, çok sık tepki geldiğini görmediğim bir mevzuu bu.

‘Bedava sirke baldan tatlıdır…’ misali, bir alış veriş sepetini içine alacak üç poşet yerine, 5-10 poşeti çekip alırız ya çoğu zaman market çıkışı kasanın yanından. Sanırım paralı poşet sunma uygulaması karşısında, naylon mezarlığını oluşturan bu tutumumuz önlenecek. Hadi hayırlısı.

Araya laf sokuşturmadan duramadım yine. Böyle olunca da konu nereden, nereye geldi. Ben sayın vekil Öz’ ün sitemine ve tatlı tatlı söylemine geliyorum.

Gelecek nesle sağlıklı bir doğa diyerek geliyordu dedikleri. Toprağına naylon bulaşmamız bir doğa istemi ile.
Doğayı korumak için çevre temizliğine özen gösterirsek, geleceğimizi de güvence altına alabileceğimizi savunan sözlerinin altında bu naylon meselesi yatıyordu kısacası. Toprak ananın içine doluşan naylon vari atıkların bulunduğu coğrafyada ne tür ağaçlar çıkar, ne tür bitkiler yetişir o da benim merak konum.

Hele bir düşünün genlerine naylon bulaşmış, poşet ağaçları, ya da Piren ve Böğürtlenlikleri.
Dolgu ağaçları, Koca-karı yemişleri… Etlerin üzerine serptiğimiz Naylonsu Kekikler…
Dünyayı ele geçirir ise naylon minareli yüklü, verimli naylon ana topraklarda yetişen bitki ve ağaç türleri, öldükten sonra içimizden ne çıkar bir düşünün hele. Tabi toprak ana, devşirilmiş  hali ile bizi kabul buyurur ise bağrına…?
Sayın hele deseler doğadaki elementleri, Cem Yılmaz’ ın yeni Gora’ sın da, muhtemel ki; ‘Ateş, Su, tahta’ nın yanına,

‘Naylon da var be kardeşim’ sözü de eklenecek. 
Yerlere çöp atmayarak, evimizin ve işyerimizin önünü temiz tutarak, piknik ve mesire alanlarında çöplerimizi bırakmayarak gösterilebilecek en büyük duyarlılığa vurgu yapan sayın vekil Öz,  bence fakındaık adına üstü kapalı, yoruma açıklık ilkesini devre sokuyor ve’Saksıları çalıştıralım. Başka çevre olmayacak…’ uyarısını da getiriyordu.

Siyaseten son sözü de ediyordu. (Bence anlayana)
Kısaca diyordu ki;  “Öncelikle birey olarak üzerimize düşeni yapmalıyız ve çevre duyarlılığı gösterdiğimiz kadar çevre temizliğine de özen göstermeliyiz. Bu konuda TOPLUMSAL BİLİNÇ YARATMALIYIZ ve doğa temizliğine önem vermeliyiz.”

Ağzına sağlık sayın vekilim. Aslan yattığı yerden bellidir ya, ‘biz de bu aralarda ne aslanlık ama…’
Yatak döşek naylon misali…

Bu gün için özel bir söz edeyim bari. ‘Hey Millet, naylonları özellikle atmaz ise doğaya, toprak ananın da nefretini almayız.’

Bu günlük de bu kadar. Haydin hoş çakalın. Naylonsuz günler dileğiyle…