“Bu da ne demek?” demeyin şimdi.. Bahsedilenlerin bir nedeni var.

Öncesinde, sık sık sayfamıza konuk olan ‘Adamın dibi’ diyerek, güzelim ifadelerini sizler ile paylaştığım ağabeyim, Ali Kayadibi’ nin, özetle altını çizdiği şu sözünden söz edeyim.

“Bu da ne demek?” diyenler olabilir diye;  “Başlığı görünce ölümcül çağrışımlar hücum edebilir zihnimize...

Konu da tam olarak bu zaten. Okumanız dileğimdir. Sadece makalemi değil; ne olursa... Ne olur okuyun!” şeklindeki güzelim çağrısı..

Şimdi de dönelim denilenlere..

“Vahşetin çağrısı!” diye atıyordu baylığını ‘Adamın dibi’

Bir nedeni var elbet, atılan bu başlığın. Nedenini ise şöyle açıklıyordu Ali ağabeyim.

“İnsan, psikolojinin tek başına çözemeyeceği kadar karmaşık, akozal yapıda bir varlık.

Kendinizden hesaplayın; güne yeni kararlar alarak dönüştürücü bir duyguyla başlıyorsunuz. Gün daha yarı olmadan o duygu yerini başka bir duyguya bırakıyor. Dönüşmek istediğiniz kişi olmak bir yana kozanıza çekilip varlık alanınızda sıkışıp kalıyorsunuz.”

 Ne de doğru ifadeler, öyle değil mi? Tam da böyle insanoğlu genellikle.

Ve döneyim, dahası denilenlere.

Bakın neler diyordu ‘Adamın dibi’ Ali Kayadibi?

“Bu tuhaf döngü, insanı nihaî kaderine sürükleyip giderken bir anda azgın bir akarsuya kapılanların şehvetli izleyicisine dönüştürebiliyor.

Buradan başlamamın nedeni, bu dünyada olup bitenler rûya gibi gelirken; aynı dünyanın içinde her gün binlerce can yanıyor.

Bu acıyı hissedebilenler ancak insandır.

Ötesi yok. İnsan sadece acı çeken değil, ötekinin acısını duyumsayabilendir.

Gündemdeki hayvan haklarıyla ilgili yasa değişikliği konusuna girmeyeceğim. Konu malûmunuz, gelişmeleri izliyoruz.”

Çağrısı net. Hepimize üstelik..

“Oku” ilk emir Sonuçta.. Buradan hareketle, üzerimize alınabiliriz bu güzel çağrıyı..

Adamın dibi, “NE OLUR OKUYUN” çağrısına imza atıp, gerekçesini de özetliyordu bir güzel..

 

 

"  ‘Okumuyoruz’ teranesini tekrar edecek değilim.

Herkes kendi zihinsel gıdasından sorumlu. Ancak okumamayı noksanlık olarak görmemeye tahammül edemiyorum.

Dünya edebiyatında eserleri klâsikler arasında yer alan Jack London'ın "Vahşetin Çağrısı" romanını okuyan kimse hayvanlar hakkında fikrini değiştirmezse insan değildir.

Öneririm, yaz aylarında faydalı bir eser.

Özetle şöyle:

‘Kaliforniya'dan Yukon’ a getirilip kızağa koşulan Buck adlı köpek, kendini acılarına aldırış etmeyen zalim bir dünyada hayatta kalmak zorunda bulur. Atalarından miras aldığı ilkel içgüdülerini ve vahşetin çağrısını her gün içinde daha büyük şiddetle duyumsayan Buck'ın çetin zorluklarla yüzleşip bunların üstesinden gelişi nefes kesen maceraları.

Hayvanlarla güçlü bağı olmayanlar da okusun.

İddia ediyorum başta bahsettiğim duygusal tutarsızlık yerini güçlü, vicdanlı, istikrarlı, yeni ve özgün bir iklime bırakacaktır.

Vahşi kapitalizmin öldürdüğü ruhun hak ettiği yere dönüşüne tanık olacaksınız.

Keşke hayvanlarla ilgili kararlar alanlar da okusa...

Sonra kendilerini o hayvanların yerine koysa...

Roman kahramanı Buck, atalarının hayatta kalmak için vahşi doğasına dönerek asaletini tastik ettirdi.

Karar vericiler de asilce çabalarıyla insanlığını...

Duyarsızlık, vahşetin çağrısına çaresiz kalmaktır.

İnsanca bir tavır olamaz.”

Her satırı, ne de anlamlı bir anlatım.. Öyle değil mi?

Ali ağabeyim, döktürmüş yine.. Bu pencereden bakıldığında, ne de güzel ifade etmiş aslında, günlerdir birçoğumuzun tepki gösterdiği konuya dair, denilmesi gerekenleri.. 

Edilmesi hep gereken sözü edeyim; Hassas düşünenler, kalın sağlıcakla…