Neden ise, hep asıl olanı atlıyoruz milletçe. Ya da , bana mı öyle geliyor?.. “Yürümekle, yollar aşınmaz..” sözünü anımsadınız mı?
Ne kadar da güzel bir ifade ile özetliyordu durumu, rahmetli ‘BABA’
‘Benzin vardı da, biz mi içtik?” sözü ne ne demeli?
Allah, gani gani rahmet eylesin. 9. Cumhurbaşkanımız, merhum Süleyman Demirel’ ın, Türk Siyaset tarihine geçen özdeyişleri, bu gün halen kulaklarımızda.
Ası sorgulamamız gereken, adı ‘Kanlı Yasa’ ya çıkan, eylemlerin sebebi olmamalı bence.
Yürümek, eylem yapmak, kalıcı bir çözüm sunsaydı, yürüyerek, eylem yaparak geçerdi ömrümüz..
Yerel Yönetimlerin oluşturduğu barınaklarda, amacına uygun işlemler yapılsaydı yıllardır, saldırganlaşan canlara uzansaydı her daim şevkat eli, aç bırakılmasaydı sevgiye o canlılar, eminim ki, hiç bir köpek Agresifleşmezdi.
Onca şehrimizde, onca barınak var.. Ve bilenen şu ki, onların az sayıda çalışanları var.
Çalışan, sokak yaşayanlarını severlerden oluşmalı ki, her birine eşit sunsun sevgisini.
Hani bir söz var, hatırlayalım istedim.
Hayvanların sevmeyen, insanları da sevemez.”
Düşünce, ne de doğru edilmiş bir söz diyenlerimiz çok değil mi?
Mesele, tam da bu bence.
Açlık gibi, sevgi açlığı da önemli. Her can, ilgiyi, şefkati ve de sevgiyi hak ediyor.
Tekmelenip, hor görülmediğinde, iyi bir şey yaptığında, ödüllendirildiğinde, nice sokak köpeklerinin, o na iyi davrananı aracının sesinden tanıdığını gözlemleyip, dahası yaşayanlardanız.
Enkaz altında, bir canlı tespit ettiğinde, eğitim almış bir köpeğin değerini meydana gelen bir felaketin ardından anlayıp, sonrasında, o kara genler geçtiğinde unutanlardan olmasak mesela, bakış açımız nasıl da değişir sokak yaşayanlarına.
Kötü örnekler kadar, iyi örnekler de var.
Evet, bazı sokak köpekleri öyle saldırgan hale geldiler ki, çocuklarımız, yaşlılarımız büyük risk altında.
Çözüm, popülasyonun artmasını önlemek şeklindeki görüşü savunanlar da elbette ki haklılar.
Çözüm için, plan proje üretmek tamam da, çözüm yok etmek olmamalı bence de..
Her canın, yaşam hakkı olmalı. Binlerce yıldır, birlikte tükettiğimiz oksijen, su, ekmek..
Güneşin yakıcı ışınlarından, gölgesine sığındığımız ağaç. O’nun da yaşam hakkı var. Kesip, yakmamalıyız mesela.
Tek bir kalem değil ki, toplumun sorunları. Öyle çoklar ki..
Geçen bir sohbet anında, “Çözümsüz sorun yoktur.” deyiverdi bir bilen.
Bakıştık önce, birkaç kişiydik, birbirimize.,
Sonra da ekledi bir bilen; “Kolun, bacağın, dizlerin ağrıyor diye, kesiyor musun?” diye...
Bakıştık yine birbirimize, birkaç kişi sohbet eden.
Süslü, değildi belki ifade. Lakin, bilimsel olmasa da verilen örnek, hepimizin anlayacağı türdendi.
Kısa da olsa, hayli net. Ve de anlaşılırdı.
Amacı baştan belirtilerek hayata geçen oluşumlar, hakkıyla işini yapsa, ki bunlara örnek barınaklardır bence.
Bu gün tepkilere neden ne o yasayı, ne de dile gelen haklı yönleri de olan sorunları yaşamazdık. Yalan mı?
San ki diyorum, çözümü yanlış adreslerde, tepkiyi yanlış isimlere veriyoruz. Bu da benim naçizane düşüncemdir.