Bugün, Yüce Önder’ in, Doğduğu gün aslında. Askeri deha olarak, adını tarihe altın harflerle kazıttığı günün yıl dönümü..

109 yıl önce bugün, Anafartalar Zaferi’ni kazanan büyük komutan, tıp kı Çanakkale 18 Mart Deniz Zaferi’nde olduğu gibi, yüce Türk milletine paha biçilmez bir inancı kazandırmış; Çanakkale Ruhu ile başlayacak Kurtuluş Savaşının kıvılcımını oluşturmuştu.

Bir bilen, Zafere uzanan yola ilişkin anlattı. Dahası, anlattıklarını yazıya döktü.

İşte o yaza diyerek, bir bilenin, on parmağında on marifet, önemli STK’lara da başkanlık yapan Bünyamin Nami Tonka’nın aktardıklarını sizlerle paylaşıyorum..

Sayın Tonka, iki gün evvel bahsetti. Ve bu güne uzanan o şanlı yolu, bakın nasıl özetledi?

“Bu gün, bizim açımızdan Anafartalar savaşımızın başladığı gündür..” diyerek, .

“Muhataplarımız 6-7 Ağustos günlerinde Suvla Koyu'na iki tümen asker çıkartmışlardı.

Karşılarında, perakende şeklinde dağıtılmış birliklerimiz vardı.

Komuta Vilmer Bey'deydi. Birliklerimizin savunacağı kıyı, Ece Limanı'ndan Ağıldere hizasına kadar uzanan yaklaşık yirmi kilometrelik bir kıyı şeriti ve arkasındaki tepelerdi.

Toplam savunmacı asker sayımız üç bin beş yüz kadardı.

Karşılarında tam techizatlı olmak üzere otuz beş bin kişilik zinde bir birlik vardı. Ayrıca, gemilerden topçu desteği ve yine tayyare desteği de vardı...

İngiliz Askerleri, yoğun propaganda altındaydı... Türkleri Asya'ya sürmeye gelmişlerdi. Bu işi onlar başaracaktı. Birliklerin sahile çıkışında büyük bir kargaşa yaşandı.

Komutanlar, sahile çıkmış olan askerlerini bulup savaş düzeni aldıramadı.

Havanın sıcak olması, askerin gemilerde sıcaktan bunalması sonucu, askerin doğal tavrıyla denize girip serinlemesi ve savaş düzeni alamaması bizim için bir imkan oluşturdu.

Biz de Ahmet Fevzi Bey Komutasındaki iki tümenimizi cebri bir yürüyüşle Bolayır'dan Anafartalar önüne getirdik.

Asker, yorgundu.

Liman Von Sanders Paşa'nın hemen savaşa girin emrine, askerinin yorgun olduğunu öne sürerek ertesi sabah hücum edebileceğini ve askere sıcak çorbasını içirelim, sonra hücum ederiz cevabıyla karşılık veren Ahmet Fevzi Bey, bu tavrından dolayı görevinden azledildi.

Durum çok kritik bir hal almıştı.

Mustafa Kemal, çözüm olarak bütün kuvvetlerin kendi emrine verilmesini istedi ve zaman geçtikçe büyük bir yenilgi kaçınılmaz, dedi.

Bunun üzerine Anafartalar Grup Komutanlığına Mustafa Kemal Bey getirilmiş oldu...

Türk milletinin talihi ve kaderi de böylece değişmiş oldu. Asker komutanını, komutan askerini bulmuştu.

Çok büyük fedakârlıklarla önce düşman, Conkbayırı'nda durduruldu ve 10 Ağustos' ta da Conkbayırı altına kadar kovalandı.

Anafartalar Bölgesinde ise, Karakoldağı, Azmak, Yusufçuktepe, İsmailoğlutepesi, Hetman Çayırı, Ağıldere, Besimtepe hattının doğusuna düşman sokulmadı...

Büyük mücadelelere sahne olan bu topraklarda en son olarak da21 Ağustos'ta düşmanın beli kırıldı ve savaş kilitlendi... “

Böyle özetleniyordu o günler

Peki ya sonrası?

Sonrasının yanıtı, yine bir bilenden geldi. Şu cümleler ile ifade edildi sonrası;

“Makedonya Cephesinin açılması ve yine, yeni asker talepleri kabul görmeyen müttefik karargâhında önce, komuta kademesi değişti ve ardından da tahliye başladı...

21 Aralık 1915 tarihinde kuzey bölgesinde bir kişi bile düşman askeri olarak kalmadı.

Sonuçta, güneyde de 9 Ocak 1916'da  Tekke Koyu'ndan son İngiliz Askeri filikaya binerek Yarımada'yı yerk etti ve tam  tahliye gerçekleştirildi...

Anafartalar Zaferimiz Kutlu olsun.”

Serzenişleri vardı bir bilenin. Şöyle diyordu,

“Şehit komutanlarımızın birçoğu Mustafa Kemal Bey'in de askerleri ve komuta ettiği mümtaz şahsiyetlerdi... Bizim yerel yönetimimiz de Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan siyasi partiye ait seçilmiş kişilerce otuz beş yıldır, aralıksız yönetilmektedir.

Ancak, Paşa'nın ruhu, yerel yönetimden içeriye girememektedir...

Çanakkale, benim gibi bir avuç insanın derdidir. Biz de ölünce, bu kahramanları kimse dile getirmeyecek ve unutulacaktır.

Yerel yönetim unuttu. Unutkanlık da bulaşıcı bir hastalık ki Çanakkale Kahramanların en iyi anlatan Alan Kılavuzlarının çalışma esaslarıyla ilgili kanunu çıkartmayan veya bilinçli olarak çıkartmayan  Kültür ve Turizm Bakanı da yerel yönetimin hastalığına yakalanmıştır, derim.”

Durup düşününce insan, şöyle demekten alamıyor kendini. Bu benim, naçizane kişisel yorumumdur, altını çizeyim.

“SARI SAÇLI, MAVİ GÖZLÜMÜN, ASKERİ DEHA OAAK DOĞDUĞU BU KUTSALT OPRAKLARDA, BÜYÜK İSKENDER GİBİ, ŞÖYLE 50 METRELİK BİR HEYKELİ NE DEN DİKİLMEMİŞTİR?”