Nedeni ne olursa olsun, çıkan her orman yangınında, Geleceğimizi de yakıyoruz.

Kimi zaman anız ateşi, kimi zaman bir izmarit..  Ekinleri biçen, Biçerdöver’ den çıkan kıvılcım güzelim ormanları kül ediyor.

Bir de elektrik hatlarında oluşan arklar neden oluveriyor. Rüzgarın etkisi ile birbirine değen teller, yani kısacası  sonu felaket..

Köy yerinde trafoların bakımsızlığı meselesi de var ebet. Nedenler saymakla bitmez ki…

Gelişi güzel, ormanlık alana atılan bir cam şişe de yangına neden oluveriyor.

Öyle ya da böyle.. Nedeller belli, peki ya önlemler???

Biz insanoğlu, koruyup kollamadıkça, güzümüz gibi sahip çıkmadıkça, ormanlar ile birlikte, oradaki doğal yaşam da, yaban hayat da son buluyor.

İçimiz her defasında cız etse de, alevlerin sardığı ormandan yükselen kapkara dumanı gördüğümüzde nefesimiz o an da kesilse de, çaresizlik daha da bir kötü özetle.

Ateş ve suyun önünde, çaresizlik anlatılamaz. Söndürme ekipleri, yüz değil, bin olsa, ateşin ilerlemesini durdurmaya yetmez. Bunu pek çok kez, saha da bire bir yaşayanlardanım.

Hele ki, Çanakkale rüzgarı?..

Mübarek esmeye bir başladı mı, ne yapılsa boş.

İzmir’de, havadan söndürme çalışmalarına katılan helikopterler ve uçakların kalkışını engelleyen hızda esen rüzgar, buna en yakın örnek. Kaldı ki, Meşhur Çanakkale rüzgarı!?!..

Şartlar zor ise, çaresizlik başlar. Ne var ki, önlemler en okkalısından olsa, ateş ormana düşürülmese, tüm bunlardan söz etmezdik..

Dünyanın her yerinde, Orman yangınları çaresizliğin adına dönüştü. Bir tek biz değiliz yani çaresiz kalan.

Orman sevgisi çok üst düzeyde olan ülkelerde de, yangınlar çıkıyor. Onca güçlü ekipmanlara rağmen, ateşi durdurmak zorlaşıyor.

Ateş, medeniyetin bir parçası olsa da, medeniyetlerin sonunu da getiriyor.

Gelibolu yarımadasını kavurup geçen yangınlar, hiç aklımdan çıkmıyor.

Zaman  içinde, 1994, öncesinde 84’ tü sanırım Havuzlar mevkii, Akyarlar yangını.

Yaban hayatın, ateşte kalıp yaşadığı çaresizliğe de çok kez tanık oldum.

Cayır cayır yanan ağaçlar arasında, Tilki, Çakal, Tavşan, Domuz ve diğerleri. Hele hele kuşlar.

Bırakın ateşten kaçabilmeyi, normal haliyle Kaplumbağaları düşünün bir de..

Yaban hayatın, en hızlı yol alabilen türleri dahi, ateşten kaçamıyor an geliyor.

Güzelyalı, İntepe ormanlarını kül eden, Çınarlı köy yakınlarında başlayan o orman yangınında, kısmen yanan tavşanları bile gördük.

Ateşin ve dumanın etkisi ile, söndürme ekipleri öyle güçlük çekiyorlar ki?..

 Bir Arazöz, ateşin içinde kaldı, görevlilerinin yüzünü daladı ateş bu son yangında.

Can kaybı yaşanmamış oluşu elbette ki çok önemli.. Rabbim, Ateş savaşçılarının yar ve yardımcısı olsun her daim.

Bu arada, demeden edemeyeceğim. Tarihi Alan, öyle bir karalara büründü ki, oluşan o manzara tam anlamıyla içler acısı.

Hep bahsettiğimiz 94 yangınının yanında, sonraki yıllar içinde çıkan yangınlar küçük kalsa da, Şehitlerimizin yorganı, Yeşil örtünün kül olması çok acı..

Şehitler diyarına, ayrı bir önem verip, daha sıkı tedbirler alınmalı görüşünü nasıl savunmam ki şu an?

Çanakkale Kara Savaşlarında, benzer görüntüler oluşmuştur elbet. Top mermileri, yakıp yıkar iken, gökyüzünü saran barut kokusundan de keskin bir durum yaşadı Gelibolu.

İnsanı soluksuz bırakan duman, alevin onlarca metreden hissedilen acı sıcaklığı..

Kelimeler yetersiz kalır, bu anları anlatmaya.

Bir kıvılcımın yok ettiği ormanlar ile geleceğimizin nefesini de yok ediyoruz vesselam.

Oksijen depolarımız yok oldukça, nefes alamaz hale geleceğiz sanki pek yakında..