.

 YA DA; “ORMAN MANZARALI, LÜKS ÇÖPLÜK…’ MÜ DENMELİ…?
Gazeteciden al haberi durumuna bir güzel örnek sunayım. Meslektaşım ve de büyüğüm, eskiden di kapı komşumdu Vedat ağabey. Sosyal medya hesabından vermiş veriştirmiş. Tabii ki anlayana…
Bahsettiklerini anlatır kaleme alınanları okuduğumda, ilk aklıma düşen; “Çevreciler duymasın…” şeklinde oldu. 
Sahi, hiçbir çevrecinin bu durumdan haberi mi yok, yok sa, bu çöplüğün çevreye herhangi bi zararı mı yok…?
Mesele Kazdağları ve civarı olduğunda,  hassasiyet malum. O halde, bu işte başka bir iş mi var diye düşünüyor insan.
Bölgesine yakın bazı sanayi ve maden işletmeleri nedeniyle, sıkı koruma altında tutulduğunu düşündüğümüz Kazdağları manzaralı oluşan bu çöplük acaba neyin nesi…?
Yarın bir gün imara açılsa bu alan, ne para eder vallahi… 
Neyse, ben laf salatasını bırakıp, Meslektaşım ve de mesleki büyüğüm Vedat Sezer’ in, kişisel sosyal medya hesabından paylaştıklarına döneyim. 
Diyordu ki Vedat ağabey; “KAZDAĞLARINDA ÇEVRE KATLİAMI…”
Buyurun işte, olası yeni bir çevreci eyleme sahne olacak tanıdık bir adres… O nedenle diyorum ki, ‘Gazeteciden alın haberi…’
Meslektaşım Vedat ağabey, sonrasında şu ifadeleri kaleme alıyordu;  
“Dünyanın oksijeni, flora ve faunası, endemik bitkileri, su ve yeraltı kaynakları ile Dağ, termal ve deniz turizminin bir arada yapılabildiği en değerli doğası kabul edilen Kazdağlarında, resmen bir çevre katliamı yaşanıyor. 
Zeytinciligi ile ünlü Edremit körfezinde Kazdağları eteklerinde çevre ve insan sağlığını ciddi tehdit eden, yüzlerce başıboş can dost köpeklerin inanılmaz kötü koşullarda yaşamaya çalıştığı bölgede gözlediklerimiz, bizi dehşete düşürdü. 
Bu duyarsızlığı canlı yayınlar ve haberler ile ekranlara taşıdık. Umarız ki bu katliama bir son verilir....”
Ne güzel bir çağrı ve farkındalık yaratacak sözler değil mi…?
Bu çöplük için insanın içinden daha neler geçer. 
Ne sözler gelir iki dudağın arasına. Dil bazen söyler, bazen de susar.
 Ben çoğu zaman, fark ettiklerim karşısında susmayı tercih ediyorum. İnadına gülüyorum hayata. Neden mi…? ‘Söylesen de dinleyen çıkmıyor ki. Ne yoracağım kendimi. Ben geldim, herkes gibi de  gidiyorum… 
Çevreyi korumak ne haddime…?Etrafını gören bir ben miyim…?
Buyurun işte bir örnek daha… Gazeteci bir dostumun objektifinden, bir kurtarma gemimiz. Ya da römorkör mü desem..?  Veyahut Söndüren…
Kendini bir ara söndürür diye düşündüren bir görüntü. 
Öyle ya; Olası bir deniz kazasında, alev alan deniz taşıtını söndürecek ve soğutacak, dahası makine arızası yapan ya da karaya oturan gemiyi çekme yetisine sahip bir gemi bahsettiğim.
Binlerce tonluk dev gemileri çekip çevirme gücüne de sahip.  Bacasından çıkan, yeni başlamış bir orman yangınını hatırlatsa da, korkmayın o sadece anlık çıkan bir duman…
Hani ateşlenen cigaradan çektikçe çıkan duman gibi. bir süre sonra sona eren bir duman. Devamlılığı yok yani.
Duruma tanık olup, ‘Çevre elden gidiyor…’  diyenlere gelince… ’Kazdağları manzaralı bu çöplüğe ne demeli…?’
İşletmeye geçmemiş, geçenlerin de verdiği ileri sürülerek dillenen zarar, tam şekliyle kesinleşmemiş bir sürü maden işletmesi için mangalda kül bırakmayan çevrecilerimiz, bacası kara duman bu hali duymazlar, görmezler inşallah…
Maazallah; römorkörün seferine engel olacak adım atarlar, tam da bu anlarda iş başı yapması gereken, acil kodu ile sefere çıkması gereken römorkörü engelleyip, dahası çevre felaketine yol açacak bir duruma gereken müdahaleyi geciktirmezler inşallah.
Bacayı saran kara dumana takılıp, olası deniz kazası durumunda, Boğazın kirlenmesini önlemek adına görevli bu geminin haline bence çok takılmamak gerek.   
Öyle ya, makine dümen gibi arızalardan dolayı kontrolden çıkan gemiyi de bu römorkör güvenlik altına alabiliyor, yaşam mahallinde ya da ambarlarında yangın çıkan gemileri de bu römorkör söndürebiliyor. 
Ateşle uğraşanın başı, dumandan kurtulur mu hiç..?
Belki bendenize kızanlar çıkacak bu gün yazdıklarım için. Bahar geldi ya, beni de azıcık idare edin…