Her akşam bir koltuğa oturarak başını rahat ve dinlenir vaziyette geriye doğru düşür.

Her akşam bir koltuğa oturarak başını rahat ve dinlenir vaziyette geriye doğru düşür. Boyunda hiçbir gerginlik bırakmayacak şekilde dinlenir vaziyette oturabilmen için bir yastık kullanabilirsin.
 
Daha sonra çeneni serbest bırak. Ağzın hafifçe açılacak şekilde çeneni gevşet ve burnundan değil, ağzında nefes almaya başla. Ancak nefes alış verişin değişmemeli, olduğu gibi, doğal kalmalıdır. İlk b,r kaç nefes biraz telaşlı olabilir. Yavaş yavaş nefesler yatışacak ve oldukça yüzeysel bir hale gelecektir. Çok hafif bir şekilde alınıp verilecektir ve böyle olması gerekir. Ağzını açık, gözlerini kapalı tut ve dinlen.
 
Daha sonra bacakların sanki alınıp götürülüyormuş, sanki eklem yerlerinden koparılıp, serbest bırakılıyormuşçasına gevşediklerini hisset. Sanki bacakların kopup gitmiş, özgür bırakılmış gibi hisset ve sadece üst bedeninden ibaret olduğunu düşünmeye başla. Bacaklar gitti.
 
Sonra kollar… iki kolun da serbest kaldığını ve götürüldüklerini düşün. Kopup gittikleri anda içeride küçük bir çıt sesi bile duyabilirsin. Sen artık kolların değilsin, onlar öldü, kopup gittiler.
Sonra kafanı düşünmeye başla. Onun da alınıp götürüldüğünü, kafanın kesildiğini, serbest kalıp gittiğini düşün. Ve onu kendi haline bırak. Nereye dönmek isterse dönsün. Sağa veya sola.. yapabileceğin hiçbir şey yok.
 
Artık geriye yalnızca gövden kaldı. Sadece bu kadardan ibaret olduğunu hisset. Sadece göğüs ve göbek hepsi bu.
Bunu en az yirmi dakika boyunca uyguladıktan sonra uykuya yat. Bunun uykudan önce yapılması gerekir.
 
Bunu en az üç hafta boyunca tekrarla.
Huzursuzlupun, yerinde duramaz halin yatışacaktır. Tüm bu kısımları ayrı ayrı ele aldığında geriye yalnızca esas olan kalacak ve tüm enerjin bu esas kısma doğru akacaktır. Esas kısım rahatlayacak, enerji bacaklarına, yeniden kafana doğru, bu kez daha orantılı bir şekilde akmaya başlayacaktır.
 
OSHO
 
Sabah Meditasyonu (Dinamik Meditasyon)
 
İlk on dakika hızlı soluma yaparsın. Nefes alma yolu ile varoluşa girersin; nefesine kuvvet ve enerji vermelisin. Nefesine yaşam vermelisin öyle çok yaşam ki, nefes verirken onunla birlikte ruhun da çıkar ve nefes alırken tüm varoluş onunla beraber içeri girer. Öyle derin nefes almalısın ki, başka her şeyi unutmalısın, yalnızca nefes alma kalmalı sanki kendin nefes olmuşsun gibi.
 
Sabah meditasyonu (Dinamik Meditasyon) dört aşamadır.
 
Bu on dakikalık derin soluma, içinde uykuda olan bütün enerjileri uyandırır. Hiç dokunmadığın tüm o enerjileri uyandırır ve eyleme geçirir. Ama üzüntü gitmez. “Yavaş yavaş nefes alacağım. Hem, çok olmasa da biraz enerji uyanır,” diye düşünme. Hayır, hiç de öyle değil, çünkü uyanış süreci ancak belli bir sınıra ulaşıldığı zaman başlar. Suyu ısıttığın zamanki gibidir; yüz dereceye kadar ısınır, sonra buhara dönüşür. Otuz derecede “bir ölçüye kadar” buhara dönüşeceğini ya da “bir kısmının buhara dönüşeceğini” düşünme. Hayır, burada matematik işe yaramaz. Ancak yüz derecede buhara dönüşür. Elli derecede en az yarısının buhara dönüşeceğini düşünme, hayır, hiçbir kısmı buhara dönüşmez. Ancak yüz derecede buhara dönüşür.
 
Peki, o yüz derece nedir? Su için, her yerde aynıdır. Her yerde, dünyanın her köşesinde suyu ısıtırsın ve yüz derecede buhara dönüşür. Suyu havadan da alsan, ırmaktan, musluktan, gökyüzünden, yağmur suyundan da — nereden aldığının önemi yoktur — su, “Ben bir kuyudan geldim,” diye ısrar etmez, ya da “bir ırmaktan.” Yüz derecede buhara dönüşür.
 
İnsan söz konusu olduğunda bir güçlük vardır çünkü onun bir kişiliği, bir bireyselliği vardır. Her birey, bireysel derecelerde buhara dönüşür — başka bir deyişle, her insanın yüz derecesi farklıdır. İnsan da yüz derecede buhara dönüşür ama her adamın yüz derecesi farklıdır. Bu yüzden sana hangi noktada buhara dönüşeceğini söylemek güçtür. Bir şey kesindir: Kendi yüz dereceni kestirebilirsin. Kriter şudur: Onu, kendini geri çekmediysen, yüz derecedesindir; tam bir çaba gösterir, kendini tutmazsan. Ve diğer insanın bununla hiç ilgisi yoktur — bu kendine aittir. Bu yüzden başkaları bunu bilebilir de bilmeyebilir de, asıl konu bu değildir. Kendini içeride tutmadığını, kendini tamamen ona verdiğini bilmelisin. Kendini tamamen ona veriyorsan, yüz derecedesin. O zaman endişelenecek hiçbir şey yoktur.
 
Şu da mümkündür: Komşun senden daha fazla çaba gösteriyor ama kendi yüz derecesine ulaşamıyor olabilir. Hâlâ kendinden bir şeyleri saklıyor olabilir. Ve bir başkası senden daha az çaba gösteriyor ve yüz dereceye ulaşmış olabilir — o kendini tamamen ortaya koymuştur. Bu yüzden, diğerleri için endişelenme; kendini tamamen verip vermediğin konusunda kendine karşı açık ol.
 
Meditasyon bir kumardır. Tüm diğer kumarlarda ortaya bir şey koyarız ve meditasyonda ortaya kendimizi koyarız. Bu, kesinlikle bir kumarcının eylemidir, bir işadamının değil çünkü bir işadamı, kazanç az olacak olsa bile en az riski almak ile ilgilenir. Kumarcı, her şeyi kaybetme riski olsa bile kazancın büyük olması ile ilgilenir. Kumarcı ile işadamı arasındaki fark budur.
 
Meditasyon bir işadamının girişimi hiç değildir. Meditasyon kesinlikle kumarcı içindir. O, ne olursa olsun kendini tamamen ortaya koyar.
 
Tek bir fark vardır: Dış kumarda, belki, nadiren kazanç olur. “Belki” diyorum çünkü olacağı yanılsaması hep vardır — hiç olmasa bile. Ve o asla olmaz. Dış kumarda, kazansan bile bu, yalnızca daha büyük bir yenilginin başlangıcıdır. Kazansan bile bu, yalnızca daha büyük bir kayıp için baştan çıkmana sebep olur. Bu yüzden bir kumarcı asla kazanamaz; kaç defa kazanırsa kazansın, yine de kazanan o değildir çünkü sonunda yalnızca kaybeder.
 
İçsel kumarcı bunun tam tersidir: Bir yenilgi bile, yalnızca gelecek bir kazanmanın başlangıcıdır. Bir meditasyoncu asla nihai olarak kaybetmez — defalarca kaybeder ama sonunda kazanır. Bir Mahavira’nın, bir Buda’nın ilk günden kazandığını; Muhammet’in, İsa’nın ilk günden kazandığını düşünme. Hayır, kimse ilk günden kazanmaz. Çok kötü kaybederler! Ama sonunda kazanırlar.
 
Bu yüzden on dakikalığına, bütün varlığını katarak, derin soluma.
 
On dakikalık derin solumadan sonra, enerji uyandığı zaman, dışarı atılmalı — hangi yoldan çıkmak istiyorsa. Bedenin hoplayabilir, sıçrayabilir, dans edebilir, ağlayabilir, bağırabilir, sesler çıkarabilir, tamamen delirmiş gibi görünebilir; durdurmayacaksın. Dizginlerini tamamen serbest bırakacaksın ve onu destekleyeceksin. Bedenin tamamen delirmek istiyorsa, bırak delirsin.
 
Neden? Çünkü içimizde biriken sonsuz sayıda delilik vardır. Bırakın tamamen delirsin. Tamamen delirmek, hiçbir korku taşımadığın anlamına gelir — “Ben ne yapıyorum? Ben, bağırıyorum, öyle mi? Kolejde profesörüm, bu yaptığım ne?” ya da, “Ben doktorum ve hoplayıp zıplıyorum! Ben ne yapıyorum? Ya bir hastam beni görürse!”
 
Bir doktor hastalarından korkar, bir öğretmen öğrencilerinden korkar, dükkân sahibi müşterilerinden korkar. Kimden korkuyor olursan ol, delirmek o korkuların her birini terk etmek anlamına gelir — korku kiminle ilgili olursa olsun. Koca karısından, karı kocasından korkar. Baba oğlundan, oğul babasından korkar — hangi korkulara sahip olursan ol, delirmek, “artık tüm korkuları bırakmak” anlamına gelir. Korkusuzca, ne olacaksa olmasına izin verirsin.
 
Günbegün delilik biriktiririz. Sanki evde çöp vardır ve sen onu bir köşede saklar, biriktirirsin. Bu, tüm evi kirletir! Bir gün ev leş gibi kokmaya başlar. Bir gün öyle bir duruma gelirsin ki, evde çöp dışında hiçbir şey kalmaz. Şimdiki halimizle, kendimize yaptığımız budur. Zihinde ne çöp varsa, onu biriktirir dururuz. Bu öfke de olsa, sahtekârlık da, nefret de — her şeyi biriktirir dururuz.
 
Yavaş yavaş bu birikim o kadar büyük olur ki, yaşamlarımız bir şekilde onu idare etmekle geçer, ki dışarı çıkmasın, açığa çıkmasın, biri görmesin. O zaman ondan o kadar korkmaya başlarız ki, içimize bakmayı tamamen bırakırız. Korkumuz çok büyüdüğü için çok çöp vardır. Açığa çıkmasından korkarız.
 
Ancak meditasyon durumuna girebilenler, onca çöpü dışarı atmaya hazırdır. Çöp atıldıkça, her şey içinde hafifler. İkinci aşama katarsis aşamasıdır, içeriye temizlik sinsin diye her şeyi dışarı atma aşaması. Cesaretini toplayana kadar çöpü dışarı atamayacaksın. Ama bunu yapabildiğin zaman, tamamen farklı bir adam olacaksın. İkinci aşama tamamen delirme aşamasıdır.
 
Üçüncü aşama, “Huu” sesi çıkarma aşamasıdır. İnsanın on dakika boyunca devamlı hoplayıp zıplarken “Huu” sesi çıkarması gerekir. “Huu” sesi çekiç gibidir — onunla çekiçlemelisin. Bedeninde, cinsellik merkezinin yakınında bulunan ve yoganınkundalini dediği bir enerji vardır — ya da ona dilediğin ismi verebilirsin; bilim adamları ona biyoelektrik der. Orada saklıdır ve derin, güçlü bir “Huu” sesi çıkarılırsa, o cansız enerji, o uykudaki enerji eyleme geçer. Eski bilgelerin kullandığı benzetme, kangal kangal kıvrılmış bir yılan idi — yılana vurduğun zaman boynunu gererek yükselir ve kangallık yok olur. Bir yılanı yeterince uyarırsan, neredeyse kuyruğu üzerinde durur. Bu enerji içimizde, o şekilde cansız yatmaktadır. Vurulursa, yükselmeye başlar.
 
Ama bu vuruş ancak içerideki deliliği dışarı atma şansı elde edilmişse yapılmalıdır. Aksi halde, deliliğinin ortasında yükselirse, gerçekten delirebilirsin. Bu yüzden, arayıcılar pek çok kez delirmiştir. Bunun sebebi, derin bir temizlikten geçmeden kundalinilerini yükseltmeye başlamalarıdır. Deliliklerinin sebebi, bilimsel bir tavır takınmamalarıdır. Önce bu temizlenmeden geçmek şarttır.
 
Bu yüzden ilk iki aşama, içini derinlemesine temizlemek içindir. İlk aşama, içindeki tüm enerjiyi uyandırmak; ikinci aşama, yükselen enerjiler ile çelişki içindeki her şeyi dışarı atmaktır. Sonra üçüncü aşama, aşağıda cansız yatan kundaliniyi uyandırmak içindir.
 
Bu yüzden, on dakika boyunca, tüm yoğunluğunla “Huu” sesini çıkarın. Ve sonra dördüncü aşamada, hiç orada değilmişcesine, ceset gibi uzanın — tamamen sessiz. Bedenini, sanki ölmüşsün gibi tamamen gevşek bırakacaksın. Gözlerin kapalı, bekleyiş içinde, sessizce içeride. Çok şey olacak. O içsel bekleyişte çok şey olacak.
 
Osho
 
Ayna Meditasyonu
 
ÇEMBERİ TAMAMLA – BİR AYNA MEDİTASYONU
 
Bilincin dışarı doğru akıyor, bu bir gerçek, bir inanç sorunu
değil. Bir nesneye baktığında, bilincin nesneye doğru akar.
 
Örneğin, bana bakıyorsun. Bunu yaptığında kendini unutursun, bana
odaklanırsın. O zaman enerjin bana doğru akar, gözlerin bana doğru
yönelir. Bu ilginin içten dışa dönmesidir.
 
Bir çiçek görürsün ve
büyülenirsin, çiçeğe odaklanırsın. Kendini unutursun, sadece çiçeğin
güzelliğiyle ilgilenirsin.
 
Bunu biliyoruz, her an olur. Güzel bir kadın geçer ve birden
enerjin onu izlemeye başlar. Işığın böyle dışarı doğru akışını
biliriz.
 
Bu hikayenin sadece yarısıdır. Işığın dışarı doğru her
akışında, sen arka plana düşersin, kendine ilgisizleşirsin.
 
Aynı anda hem özne hem de nesne olabilmen ve bunun yanında kendini
de görebilmen için ışığın geri dönmesi gerekir. O zaman kişisel
farkındalık ortaya çıkar.
Genelde, yalnızca bu yolun ortasında, yarı
canlı, yarı ölü yaşarız, durum budur.