Saymıyorum da, çok geçti aradan. Gittiler amma, sanki hep buradalar. O kadar çok ana var ki hafızamda, inanın her gün hatırlıyor ve her seferinde sanki az önce yaşanmış gibi ya gülüyor ya da düşünüyor
İki ustamı dün yine andık. Hava yine çok soğuktu. Gittikleri gün de böyleydi hava. Soğuk. İç titreten bir ayaz…
Ne var ki, ne soğuk, ne sağanak ne de kar fırtınası engel olamadı yıllardır bu birlikte anmalara. Mezarlık buluşmasında, Meslektaşlarım üç aşağı beş yukarı aynı isimlerdi yine.
O iki ustayı hiç tanımamış olanlar da yok değildi aramızda. Onlarla birlikte yad ettik iki isimi. Dualar ettik.
Eksikler de vardı elbet anmada. Mesela bir Cahit Yılmaz. Sağ olup da iş yoğunluğu nedeniyle gelemeyenler birde…
Gecikenlere veya iş yoğunluğu ile gelemeyenlere kırılmamıştır ki Turhan Narler ile Yaşar Türe…
Sonuçta unutulmadılar ve unutulmayacaklar da…
İki gazeteci. İki arkadaş. Ve ikisinin de aynı gün içinde ebediyete göçtükleri gündü dün…
Yine kabirleri başındaydık bizlerde. Yine bir buket çiçekleri vardı baş uçlarında.
Belediye başkanı Ülgür Gökhan imzalı buketler…
Unutulmamak güzel şeymiş vesselam… Kim bilir, belki bizlerde gelecekte böyle anılırız…
Ardımızdan, İyi söyleyenler de olacak, kötü söz edenler de… Lakin hatırlatmakta fayda var; Ölünün ardından kötü konuşulmaz… Konuşulacak söze de gerçi dur denilmez amma, öte yanda kulaklar pek çınlamıyormuş. Ne söylense boşa yani.
Turhan Narler ve Yaşar Türe… İyi ki tanıdım sizleri üstatlar. Ve bilin istedim. Çanakkale’ de sizi tanıyanlar olarak, bizler sağ salim oldukça, hep iyilikle anacağız sizleri. Rahat uyuyun…
Çanakkale’yi soracak olursanız, nasıl bıraktıysanız aynen öyle. Hava da soğuk, yaşama dair tüm ayrıntılarda.
İç ısıtan ise, ‘hey gidi hey’ dediğim anılar. Siz bilin istedim…
Bir de, biraz da dedikodu edelim istedim. Önceki gece eli silahlı maskeli soyguncular bir markete dalıp, kasayı boşalttılar. Sizin hiç böyle bir habere imza atmadınız Çanakkale’de…
Soygun kadar dikkat çeken ve İlginç olan bir diğer konu ise, Turhan amca Yaşara ağabey; Eli silahlı, yüzü maskeli soyguncular, çok da şapşalmış.
Soygun planını yapmışlar da, kaçış planını yapamamışlar. Mahalle arası yerine, tarlara kaçıp çömelip gizlenmeye çalışmışlar. Burada Hava dedim ya çok soğuk. Aynı bıraktığınız gibi. Polis kısa sürede bulamasaydı üç soyguncuyu, muhtemel çömeldikleri yerde Donacaklarmış tı şaşkınlar…
Aynısından bende istiyorum…
İstiyorum çünkü ben de çok beğendim. Sözüm Recep ağabeye… Dediğin gibi, bende gösterdiğin fotoğrafı görünce etkilendim. Ve de Aramaya başladım hararetle.
MHP’ nin İl Genel Meclisi üyesi ve gurup başkanvekili Recep ağabey, sosyal medyadan yine patlatmış bombayı.
“Şöyle bir salıncak arıyorum. Var mı elinde olan?” diye yazmış. İki güçlü kuvvetli kuşun uçurduğu, resmen uçan salıncak. Yeminle, bulsam bende edinmeye çalışırım.
İlahi recep ağabey…
Hazır konuyu Recep ağabeyden açmışken, yine döktürüp okkalı sözlere imzasını attığı çıkışından da söz edelim istedim.
İsim ve adres verip, ‘ÜLKÜCÜLERE ve MHP'lilere’ seslendiği yazısına dikkat kesilmemek mümkün değildi.
MHP kurmayı Recep ağabey; ‘Değerli dava arkadaşlarım,Ülküdaşlarım,kardeşlerim…’ vurgusu ile;
“Özellikle 1 kasım seçimlerinden sonra MHP içinde başlayan fırtınalı günler döneminde hep üslubumuza dikkat edelim, Birbirimize terbiyeli davranalım. Küfür ve hakaret etmeyelim noktasını ısrarla işlemeye gayret ettim” diyordu.
Sonrasında da, “ Ama maalesef başarılı olamadım” sözü ile detaylara giriyordu Recep ağabey.
Ve diyordu ki; “ Her türlü hakaret, saygısızlık, rezillik gırla gitti. Özellikle sanal medya da ve de mahalle kahvelerinde.
Terbiye ve ahlak sınırları en acımasızca aşıldı.
Zannedildi ki ne kadar fazla hakaret edersem, benim tarafım kazanır. Aslında hep kendimizi bitirdik, kendi değerlerimizi yok ettik.
İnancımızı zedeledik, ülkücülüğümüzü yıprattık. Arkadaşlığımızı ve kardeşliğimizi sorgular hale düştük.
Üzerimizde oynanan oyunları, tezgahları ve yazılan senaryoları sezemedik” diyerek.
Yıllardan beri parçalanmaya çalışılan ülkücü düşünce ve Türk Milliyetçiliğinin birliğinin çatlamasına alet olunup, piyon edildiğini de belirttiği o çıkışında;
“Birbirimize sarılmayı, kardeş kalmayı 3-5 soysuz sayesinde yerle bir ettik” anlatımı ile oldukça dikkat çekiyordu Recep ağabey.
Günümüze gelip, ‘Evet-Hayır’ denilmesi istenecek sürece dair sözlerle geliyordu bir de Recep ağabey. Ve diyordu ki ardından gelen istemi ile birlikte;
“Şimdi bir referandum yapılacak. Biliyorum ki şunu yapalım desem bile herkes ayrı telden çalacak.
Yine biliyorum ki referandum sonunda en büyük darbeyi alan Ülkücüler ve MHP olacak.
Çanakkale'de ülkücü Harekete ve MHP'ye ömrünü vermiş bir ağabeyiniz, kardeşiniz, arkadaşınız olarak sadece şunu istiyorum sizlerden.
Kimin oyu ne olursa olsun bırakın şu düşmanlığı…”
Son zamanlarda gözlemlediğim en güzel istemi, tak diye dile getiren Recep ağabey. Vallahi alemsin.
Bu dikkat çeken talebi ile bitmiyordu elbet Ülküdaşlarına seslenişi. Devamı da vardı recep ağabeyin.
O bölümü de özet geçsem, sanırım çok laf etmemiş olurum. Gercçi laflar bana ait edğil amma, neyse…
Devamında; “Bir yerde birleşme mümkün olamayacağı gün gibi aşikar olduğu için hiç olmazsa arkadaşının kullanacağı Oya
saygı gösterin.
Kırmayın daha fazla birbirinizi. Bizdik inanç abideleri. Bizdik kol kola girdiğimizde Türkiye'yi titreten Bozkurt'lar. Ülkücü şehitlerimin ve Başbuğ'umun kemikleri sızlamasın artık.
Biraz sakin, saygılı ve edeplice hareket edelim. Allah ve Muhammed aşkına...” diye sesleniyordu Recep ağabey…
Benimde bir söz edesim geldi. Milletçe, birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz, dört koldan terörün hedefi haline geldiğimiz şu dönemde, sınav ne olursa olsun, Türkiye üstesinden gelir inancıyla bugünlük de bu kadar…