.
“HANİ PARA YOKTU..?”
Afişleri hazırlandı, tepki topladı. Gündem oluştu.
Sonrasında iptal dendi, kafalar karıştı. Odalar da konuştu, sokaktaki vatandaş da…
Denilenler üzerine, Festivalin parasızlıktan yapılamadığı algısı oluştu.
Bir anda söylem değişti, eyleme dönüştü. Nöbet başladı.
Kazdağları denilerek gösterilen adresin, Kazdağlarına 40 kilometre uzakta olduğu dile geldi, bu kez ‘silsilesi ‘ dendi.
Gündemdeki afişler, iptal kararlı festival meselesinin yerini, nöbet mahalli aldı.
Seslice dile gelen, aslında bir hayli fazla düşünülenler oldu. Soru da beraberinde geldi; “Hani para yoktu..?”
Sokakta bir yanda Maden karşıtı söylemlere, sloganlar üreterek destek veren Çanakkale halkı;
Bir yanda da “Bütçesi pahalıya çıktığından, bu yıl iptal kararı çıkartan festivale para yok da, söylem ve eylemlerin merkezine dönüşen noktadaki harcamalara para nereden var?” şeklindeki soruya yanıt aradığı gözlenen Çanakkale halkı olunca, kafalar bir miktar karıştı.
Şehirde kısa süre içinde gündem oluşturan söylem ve eylemler için, türlü yakıştırmalar gele dursun, bir de Almanya’dan yükselen, subliminal mesaj yüklü logoya sahip siteden çıkan o ses, başka düşüncelere de yol açıverdi.
İşittiğim değerlendirmeleri tekrarlamaya kalksam, sanırım hayli büyük belayı saracağım başıma. İyisi mi susayım.
Türkiye’den kaçıp gidenlerin, (neden kaçtıkları herkes tarafından bilinenler…) Türkiye aleyhine politika geliştirme ve üretmedeki ustalıkları için de söz etmeyeyim. Öyle ya, üzerime ne vazife ki şu an…!
Bir sıralar atılmış tweet’ ler üzerinden kaleme alınan, okuyanda kuşku yaratan haberlerin de şimdilerde gündeme gelmesi ayrıca da hayli tuhaf.
Ne algı ustalığıymış be kardeşim..!
Hele hele, açık açık adres veren zihniyet. Şimdi aklıma geliverdi. Bir ara, İnternet turunda rastladım, oda ne? Şok eden bir kare…
Şu an hatırıma düştü nedense..? Fotoğraf karesinde buluşmuş o isimlerin derdi, acep neydi ki…?
PKK sevenler ve FETÖ’ den ihraç edilen isim ile aynı masada, sözde gazetecilik öyle mi?
Ya da şöyle mi demeli; Sözde Çanakkalelilik..?
Sözüm ona, doğru bilgiyi paylaşmanın faturasını kesecekler…
Doğru her daim doğrudur. Ezip büzmeyi, çekip uzatmayı doğru üzerinde denemek, algının ters doğrultuda işlemine yol açar ki; bence bu asıl büyük tehlike…
Bir de, geçmişten örnekle, şimdilerde yapılanı birbiriyle kıyaslayan;“O vakit başardık, bu sefer de başaracağımıza” inancım tam diyen, seçilmiş üyeler var. Demek, o bahsettiğiniz düşüncenin ürününü Çanakkale’de harekete geçiriyorsunuz. Uğraşınız tam da bu. Öyle mi hakikaten?
Gezi örneği verip, neyin çığlığını atıyorsunuz, pes vallahi…
Yaşanılabilirliği tescillenen, coğrafyasında ürettiği, ürünleri de marka Çanakkale’ ye, şu sıralar; “Markaları bitir.” talimatını veren kimdir acaba?
Sesli düşünmeyip, içimden sorayım diyorum, lakin beceremiyorum. Dağ başında başlayanı, şehir merkezine taşır ise birileri, huzuru bozup, marka değeri tescilli yaşanılırlığı yok ederler ise şayet, bakalım kimler sorumlu tutulacak, o’nu da çok merak ediyorum…
Şehrin meselesi haline getirilene, neredeyse 10 yılı aşkın süredir arada bir tepki verip, yapıyormuş gibi yapıp…
Bazen de, kesilen ağaçlar için; ”Orası mücavir alanım değil.” diyenlerin sözlerini de unatmadı kulaklarımız.
Bu arada, hedef gösterir gibi paylaşımlar ile adres vermeye kalkan delikanlılar. Yerimiz belli, yurdumuz da.. Ya siz..?
Siz; Duracak mısınız söz verdiğiniz yerde? Doğruları değil de, doğruymuş gibi denilenleri yazmaya devam mı…?
Şimdilik, hayaller geziden geçse de birilerine, Fransız kalıyor gibi gözüktüğüne bakmayın siz büyüklerinizin.
Kordon da atarlanıp, Devletin zirvesine ‘efe’ lenmenin, öğrendiğim kadarıyla Kanunlar karşısında da, vicdanlarda da bir karşılığı varmış.
Ayrıca da; Çevre maskesi pek koruyucu değilmiş, uyandırayım istedim…
Şimdilerde Ağustos. Yaz güneşinden yüzü değil, kafayı korumak gerekir miş. Aman ha, Ağustos güneşi çarpmasın… !