.
Nedensizce bir şeylerden korktuğunuz ya da çok basit bir şeye farklı anlamlar yüklediğiniz oldu mu hiç? Ya bu düşünce kalıplarının altında kaldığınız zamanlar? Talihsizlikler peşinizi bırakmıyor; 'Neden hep böyle’, ‘Niye hep beni buluyor?’ diye sorup duruyor ve aradığınız cevabı bir türlü bulamıyor musunuz? Peki, tüm bu soruların cevabının geçmişinizde bir yerlerde saklı olduğunu söylesek, onları bulup çıkarmak istemez miydiniz saklandıkları yerden..
Yüksek benlik nedir, nasıl tarif edersiniz?
Yüksek Benlik en yalın haliyle, bize yol gösteren parçamız. Oz Büyücüsü filminde Dorothy yuyava dönmek için sarı renkli yolu takip ederdi, bu sırada da ona destek olan bir iyi kalpli cadı vardı. İşte bu cadı gibi, Yüksek Benlik de bizim hep ışık ve sevgi dolu yolda olmamız, korku ve inanç kalıplarının ördüğü örümcek ağlarından sıyrılarak gerçekte var olanı fark etmemiz için bize destek oluyor. Bazen biriyle tanışırsınız ve ilk başta onda içinize sinmeyen bir şey olduğunu sezersiniz. Ama yine de bir şekilde onunla görüşürsünüz ve sonuçta yaşadığınız tatsız bir olay ilk hissinizin doğru olduğunu gösterir. İşte bu ilk hissi size hissettiren Yüksek Benlik’tir. Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere kutsal kitaplarda Yaradan’ın insana nurundan nur vermesi, ruhundan ruh üflemesinden bahsedilir. İşte buradaki ışık ve ruh bizim Yüksek Benliğimizi sembolize eder. Yani dualitenin ötesini fark edebilen, görebilen, bilebilen ve blokajları şifalandırabilen parçamızı. Yüksek Benlik’in amacı Oz Büyücüsü ile aynıdır; bize kendi içimizdeki güzellikleri gösterebilmek, sevginin gücünü fark etmemizi sağlamak böylelikle de herhangi bir aracıya gereksinim duymaksızın kendi kendimizin rehberi, şifacısı olmamızı mümkün kılmak.
Zihnimiz neden bu kadar güçlü ve bize ne gibi oyunlar oynar?
Zihnimizi güçlü kılan bizleriz aslında. Bu aralar oldukça popüler olan bir Kızılderili hikayesi var. Büyükbabası torununa bir hikaye anlatır. Hikayede bir beyaz kurt bir de siyah kurt vardır ve ikisi de çok güçlüdür. Bir gün ikisi kavga etmeye başlar. Çocuk büyükbabasına hangisinin kazandığını sorar. Büyükbaba da sen hangisini beslersen o cevabını verir. Burada beyaz kurt bizim içimizdeki umut, inanç, mutluluk, sevgi gibi yönleri; siyah kurt ise endişe, korku, inanç kalıplarını sembolize ediyor. Aslında zihnimin güçlü olması iyi bir şeydir, esas olan zihnimizi ne yönde kullandığımızdır. Eğer zihnimizi şükran, umut, hayaller gibi enerjimizi yükselten değerler için kullanırsak, zihnimiz de bizi mutlu edecek senaryoların oluşmasına destek olur. Eğer kalıplar, endişeler ve korkuları beslersek bu kez kendimizi aslında var olmayan bir gerçekliğin içinde buluruz. Daha somut bir örnekle açıklamaya çalışayım. Diyelim ki; “erkekler beni olduğum gibi sevmez” inancı olan bir kız var, adı da Sıla olsun. Sıla arkadaşlarıyla bir partiye gider, bu partide bir çocukla tanışır. Çocuk ondan çok etkilenir ama Sıla’nın arkadaşlarından “bütün erkekler bana bayılır” inançlı olan Seda çocuğu dansa kaldırır. Çocuk da sadece kibarlığından dansı kabul eder. İşte bu noktada Sıla, “İşte bu çocuk da diğerleri gibi Seda’yı seçti, zaten benden hoşlanmazlar ki” der. Birkaç hafta sonra çocuk Sıla’yı arar ve onunla dans etmeye gitmek istediğini söyler. Sıla o gün dansa gitmek istemediği halde kabul eder çünkü, “Dansa gitmek istemiyorum, sinemaya gidelim mi” derse çocuğun onu reddedeceğinden korkar. Beraber dansa giderler, Sıla gergindir çünkü çocuk için yeterli olacağını düşünemez, her kelimesini üç kere düşünüp söyler. Gecenin sonunda çocuk bisikletine binip gider. Sıla, bu kez de “İşte o da benden hoşlanmadı beni evime bırakmadı bile” der. Oysa çocuk bisikletle geldiği için ve yanında taksiye verecek parası olmadığı için Sıla’yı eve bırakamamıştır, ayrıca gece boyunca Sıla çok az konuştuğundan, çocuk Sıla’nın ondan hoşlanmadığını düşünmüştür. Dolayısıyla Sıla kendi düşüncelerinin yarattığı senaryoda kalmıştır ve aslında sevgi ve yeni potansiyellerle dolu olan gerçeği görememiştir. Endişe ve düşün enerjili inanç kalıplarının bu kadar güçlü olmasının en önemli sebeplerinden biri bulunduğumuz ortam. “Kışın dondurma yenmez, boğazını üşütürsün”, “çok gülersen, çok ağlarsın”, “para mutluluk getirmez” ve daha pek çok inanç, doğduğumuz an itibariyle bize bir şekilde empoze ediliyor. Dolayısıyla da bunlara inanarak büyüyoruz.
Peki, zihnimize söz geçirebilmek ve yönetimi ele almak için neler yapabiliriz?
Az önce bahsettiğim hikayedeki gibi neyi beslemek istediğimize karar vermemiz gerekiyor. Bizi mutlu eden, üzerimizdeki yükleri alan, rahatlatan durum, inanç, umut ve hayalleri mi yoksa bizi karşılaştırmaya iten, enerjimizi düşüren, baskılayan düşünce kalıpları, kurallar, endişe ve korkuları mı? Seçimimizi yaptıktan sonra olumlama cümleleri, meditasyon çalışmaları – ki meditasyondan kastım sadece bağdaş kurup gözlerimizi kapamak değil, kimi için resim yapmak, kimi için pinpon oynamak da meditasyondur esas olan kişinin düşüncelerinden sıyrılarak anda kalabilmesidir – ve yön kontrolü gibi farklı şekillerle zihnimizin yönetimini elimizde tutabiliriz.
Yön kontrolü nedir?
Yön kontrolü zihnimizden geçenlerin farkına varmak demek. “Şu anda beyaz kurt mu konuşuyor, yoksa siyah kurt mu? Şu anda atmakta olduğum adım beyaz kurtu mu yoksa siyah kurtu mu besleyecek?” sorularıyla zihnimizin kontrolünü elimizde tutabiliriz. Belli bir zamandan sonra bu durum otomatikleşeceğinden hayatı çok daha yüksek bir farkındalıkla tadını çıkararak yaşayabiliriz. Bizi sinirlendiren, kızdıran olaylara karşı eskisi kadar büyük tepkiler vermeyiz. Dolayısıyla zihnimizi ruhumuzla yönetiriz.
Hayat amacımızı nasıl buluruz? Yaşadığımız şeyler bunun ipuçlarını bize verir mi? Görmek için neler yapabiliriz?
Her hayatın bir yaşam dersi, bir de yaşam amacı vardır. Dünyadaki her şeyin temeli almak ve vermektir. Yaşam dersi, hayatınızın size kattığı bilgi ve deneyim; yaşam amacı ise sizin hayata/dünyaya kattığınız bilgi, deneyim ve yetenektir. Danışanlarımla yaptığım regresyon çalışmalarının çoğunda en çok bu soru sorulur. Yaşam amacım ne? Yöntem farklı olsa da temelde cevap aynıdır: yaşama mutluluk ve sevgi katmak. Kimisi bunu çocuklarla çalışarak, kimisi güzel yemekler pişirerek, kimisi de kitap yazarak gerçekleştirir. Yaşam amacımızı nasıl gerçekleştireceğimizi ve amacımızın ne olduğunu regresyon gibi farklı tekniklerin yanı sıra hayatımıza bakarak da fark edebiliriz. Kendimizi en çok ne yaparken, neredeyken, kimlerle iken mutlu hissediyoruz? Kendimizi ne zaman gerçekten bir işe yaramış gibi kabul ediyoruz? Bu soruların cevabı sizi yaşam amacınıza götürür.
Herkes belli konularda sıkıntılar yaşayabiliyor. Bu neden bazılarında aşk iken bazılarında para, bazılarında sağlık iken bazılarında aile olabiliyor. “Neden sürekli bunları yaşıyorum” diyen bir insan hayatını nasıl değiştirebilir?
Şöyle düşünün, kimimizin sesi çok güzel, kimimiz çok güzel resim yapıyor, kimimiz de matematiksel açıdan yetenekli. Hepimiz bu durumu olağan karşılıyoruz. Tıpkı bunun gibi herkes de belli konularda sorunlar yaşıyor, çünkü özünün bu alanlarda deneyim kazanmaya ihtiyacı var. Dolayısıyla “benim sesim çok güzel ama onunki güzel değil” diye düşünmüyorsak, “neden benim iyi bir ilişkim yok da onun var” şeklinde bir karşılaştırmaya da girmemiz gerekiyor. Bunun yerine, ”Ben bu konuda kendi üstüme düşenleri ne ölçüde yapıyorum, bu konuda nasıl bir dönüşüm olmasını istiyorum, bu dönüşümün olması mümkün mü?” gibi analizler yapmamız gerekiyor. Diyelim, Ahmet diye biri var bu kişi bir şirkette uzman olarak çalışıyor ama müdür olmayı hak ettiğini ve mağdur edildiğiniz düşünüyor. Bu noktada önce çalıştığı şirketin sunabileceği olanaklara bakması gerekiyor, belki küçük bir şirkette çalışıyor ve tek bir müdür yeterli, belki şirket onu müdür yapamıyor ama sunduğu olanaklarla ona verebileceğinin en iyisini veriyor. Sonra kendine bakması gerekiyor, müdür unvanın gerektirdiği tüm niteliklere sahip mi? Bu niteliklere sahip olduğunu karşısındaki kişilere gösterebiliyor mu? Müdür olmak istediğini üst yönetime bildirmiş mi? Tüm bu sorulara cevap bulduğunda Ahmet zaten kendine bir plan oluşturmuş oluyor, belki bu şirkette kalacak ve daha farklı bir tavır takınacak, belki de bu isteğinin bu şirkette karşılanamayacağının farkına varacak ve kendine yeni alternatifler oluşturacak. “Sürekli aynı şeyi yaşıyorum” diyen kişilerin bu olayı farklı açıdan değerlendirmesi ve daha önce atmadığı adımlar, söylemediği sözlerle döngüyü kırması gerekiyor. Böylelikle bulunduğumuz platformdan bir üst platforma geçişimiz mümkün olabilir.
Aşk, para, ilişkiler, sağlık gibi konularda hayatımızda sürekli tekrarlayan döngülerden kurtulmak için neler yapabiliriz?
İsterseniz bunu örneklerle anlatalım...
Aşk ve ilişkiler: Elinize bir kağıt ve kalem alın. Kağıdı üç parçaya bölün. İlk parçaya bu ilişkiye sizin kattıklarınızı yazın, ikinci parçaya karşı tarafın kattıklarını, üçüncü parçaya da kafanızdaki mükemmel ilişkide var olması gerekenleri. Sonra sizin ve eşinizin kattıkları ile bu üçüncü kolonda yer alanları karşılaştırın. Bu size bu ilişkinin sizin kafanızdakiyle örtüşüp, örtüşmediğini gösterecektir. Ayrıca bu ilişkiye daha fazla neler katabileceğinizi gösterecektir. Aynı çalışmayı eşiniz de yaparsa, ilişkinizi beraberce beslemiş olursunuz. İkili ilişkilerde karşılıklı olarak birbirini sevmek, saymak, desteklemek ve birbirine karşı tamamen dürüst olmak temeldir. Bu dört nitelik açısından da ilişkinizi değerlendirebilirsiniz.
Eğer bir eşiniz yoksa, o zaman da hayatınızdaki karşı cinsle olan ilişkilerinize bakın. Diyelim ki, kadınsınız o zaman babanızla, erkek kardeşinizle, erkek patronunuzla olan ilişkinizi değerlendirin. Bu ilişkileri dengelemeye ve düzenlemeye çalışın.
Son olarak da kendinize bakın, dişil ve eril enerjileriniz ne kadar dengede. Sürekli kendinizi korumaya çalışan, her şeyi tek başıma hallederim diyen eril bir enerjideyseniz, dışarıdan bir eril enerjinin hayatınıza dahil olması güçleşir. İçinizdeki kadınla bütünleşin, bu enerjiyi hissedin, belki bir ruj, belki etekle bu enerjiyi harekete geçirin.
Sağlık: Bedenimizde oluşan rahatsızlıklar aslında bize mesaj vermeye çalışır. Bu mesajlar atalarımızdan, geçmiş yaşamlarımızdan ya da şu anki yaşamlarımızdan kaynaklanabilir. Eğer bu rahatsızlıkları dikkatle okur, onları dinlersek bizimle muhakkak konuşacaklardır. Örneğin; rahat ve sakin bir anda ve mekanda gözlerinizi kapatıp uzanın ve ağrının olduğu yere odaklanın. Oraya sevgiyle yaklaşın ve sorun; ‘bana söylemek istediğin mesaj ne?’. Belki o anda içinize bir şey doğacak belki de bir saat sonra biri size bir şey söyleyecek. Bedenimizdeki rahatsızlıklar bedenimizin bize gönderdiği mektuplar aslında. Bizler çoğu zaman bu mektupları açmadan ilaçlarla, farklı yöntemlerle hayatımızdan çıkarmaya çalışıyoruz. Oysa, onları açıp okusak belki de çok daha hızlı ve kolayca çözüme ulaşacağız. Burada anlatmak istediğim şey doktorlardan uzak durun demek değil, sadece bedeninize sizinle konuşması için bir şans verin.