Bazen çok tartışılan bir konu üzerine, öyle bir anlatım ile değerlendirme yapılır da, deriz ya o sözü. ‘Gel de artık konuş…’ diye…
Tam da o sözü ettiren paylaşıyı okuyunca, haliyle böyle dememek elde değil kısacası.
Bir çok kez, ‘elde olmayan durum’ yaşamışızdır hayatta. Elde olmayan duruma örnek verin derseniz, saymakla bitmez bu durumlar ayrıca.
Neyse, uzatmayalım. Hepimizin vardır böyle bir durumu.
Bu aralar Türkiye ve dolayısıyla Çanakkale gündeminde de ağır basan, referandum süreci ve başına gideceğimiz sandık malumunuz.
Peki ya ne sandığı bu? Elbet de çeyiz değil… Limon sandığı ve ya Mandalina sandığı da hiç değil… İçi kebap yapılacak
Kestane içeren, ya da Boklu Kebap için sıralı Sardalye balığı ile dolu bir sandık da değil bu sandık…
Başına gideceğimiz sandık ile alakalı bir anlatımı sonuna kadar okuyup, katılmamak elde değil dediğim o sözlere ilişkin, bu gün bir iki laf edeyim diye düşünürken, belki fazla abarttım mevzu’ yu.
İdare edin artık. Sonuçta bu gün hafta sonu ve çoğumuz için tatil günü.
Yani o çoğunluk için ediyorum sözümü; vaktiniz var, uzattıklarımı, okumanız için.
“Siyaset sandıkta olur. Bizlerin birbirimize ihtiyacı var. Birlik olmaya ihtiyacımız var…” vurgusu ile kaleme alınmış bir düşünce üzerine, edilen sözlere bir göz gezdirelim istedim.
Genç yaşında üstlendiği büyük görev öncesinde tanıdığım politikacı arkadaş, genç iş adamı Bülent Biçer’ in paylaştığı o anlatımı görünce dikkat sekilip okudum denilenleri.
Baştan sona katılınmaması elde olmayan bir durumu aktarıyordu anlatılanlar.
Kısacası, gündemimiz Siyaset ve sandık üzerineydi konu.
Biliyorum, çok uzattım sözü. Sinirlenmeyiniz, başlıyorum o anlatıma;
“AK Partili esnafsın, bankada acil işin var...
Kalfa, çırak yok...
Kilit vurmak yerine, CHP' li yan komşun esnafa rica edersin;
‘komşu göz kulak olur musun? Bir saat işim var’ dersin… Komşun bakar dükkanına…
Böyle bir durumda, AK Parti il merkezini arayıp, bu ricada bulunamazsın…
CHP' li sin. Gece saat 02:00, 3 yaşındaki bebeğin ateşlenmiş, altında araban yok.
AK Partili üst komşunun zilini çalarsın. Kalkıp da, bu durumda CHP il başkanlığını aramazsın…
O partilisin, bu partilisin, ideolojin, fikrin ne olursa olsun bu yaşına kadar yanında olduğun, sokağa çıktığında selâmlaştığın, hal hatırını soran dostların, arkadaşların, komşuların, akrabaların seninle aynı fikri paylaşmak zorunda değildir.
Ve yaşadığın sürece iyi ya da kötü gününde bu insanlar senin yanındadır her zaman...
Düğün dernek edersin, misafirlerinin arasında AK Partili de, CHP' li de, MHP’ li de vardır...
Hediye getirirler, altın takarlar; Cenazen olur taziyeye gelirler.
Düğününe, taziyene AK Parti Genel Başkanı gelmez, Cumhurbaşkanı gelmez, CHP Genel Başkanı gelmez.
Güçlüyseniz, akıllıysanız bölünmeyin birleşin...
Daha sıkı sarılın birbirinize, oyunlara gelmeyin.
Klavye başında birbirinize küfür, tehdit sallayarak siyaset yapmayın...
Siyasetinizi sandıkta yapın ...
Benim size ihtiyacım var, sizin bana ihtiyacınız var, bizim birbirimize ihtiyacımız var, birlik olmaya ihtiyacımız var”
Sanırım, denileni, anlatılmak istenileni okudunuz ve sizler de benim gibi, ‘Gel de katılma…’ dediniz bu görüşe.
Hakikaten, gelin de katılmayalım… Bir anlık aksini düşünelim, kim ne kazanacak?
Siyaset, yaşamın içinde her daim bir olan bir milleti, ayırmak için yapılmaz ki kardeşim.
Varsayın ki, ‘Birileri bunu böyle yapıyor ‘ diye de, çevrenizdekilerden tamamen kopup, tek başınıza yaşam sürmezsiniz ki…
Siyaset, sandığa gidilmek için de yapılmaz sadece. Siyaset, günlük yaşantımızdaki selamlaşmada da vardır.
Hatta deriz ki; ‘Bak şu komşuya, şu partiden ancak, selamsız da geçmez’
Selamsız geçmeyen komşuyu tanıtırken de yaparız siyaseti, ani ölüm haberini aldığımız ve an itibariyle üzüldüğümüz o anda, ‘Ne oldu?’ sorusunu yönelten bir başka tanıdığa, o kişiden söz ederken de siyaset vardır hayatımızda.
Yani, ya eski bir siyasetçinin kardeşi, çocuğu ve hatta eşidir yitip giden isim, ya da ta kendisidir eski siyasetçinin.
Veyahut tam tersi durumdur. Gençtir yaşı, merhum tanıdığın. Ve de, yenide bir partinin mensubu, sempatizanıdır belki de.
Seçim günü bile olsa, yani sandığa giderken dahi başa gelmiş olsa sıkıntılı bir durum, o partili, bu partili diye ayırmadan isteriz yardımı, konudan, komşudan…
Ne büyük yürekli insanlarızdır biz. Ayırmayız yani, o partiliymiş bu partiliymiş diye kimseyi.
Ayırmış olsaydık bunca zamandır, ayrışmaz mıydık bu gün?
Bu millet, bu gün inatla ayrışmıyor sa, bu bir mesajdır. Hem de dikkatle alınması gereken.
Bu arada, eskilerden gelen bir anlatımımız vardır hep. ‘Eskiden öy leydi, böy ley di’ diye.
Örnek mi; ‘Nerde o eski bayramlar…?’ dediğimiz anlar mesela.
Sanıyorum, bir çoğumuzun da eskiye dönesi var bu gün.
Eskiye dönmek yerine, eskiden gelen ve unutulmayan davranışları uygulasak olmaz mı acaba?
Siyasette de eskilerin yaptığını yapsak; ‘Tanıdığı arasak, sorsak…’
Günlük yaşamda, komşu ilişkilerinde de uygulasak eskilerden gelen örf ve adeti.
Buraya kadar dediklerime katılmayan yoktur sanıyorum.
Hem de; anlatımlar arası birbirine Tezat dolu düşünceler olmasına rağmen üstelik...
Yani öyle de dense, böyle de dense bir katılma noktası var. Bu noktada biz varız. Türkiye insanı var.
Ufuk da, bir Sandık olsa da varız, olmasa da… 365 gün 6 saat süren siyasete rağmen, buradayız.
Buradayız, çünkü; günlük yaşamda, 24 saat diliminde, otak yaşam alanlarında da birlikteyiz, acil durumda yardım için de
birbirimizle e le le yiz. Konu, komşuyuz...
Ne sandıklar geldi önümüze, ne sandıklar gitti.
Kimler geldi, kimler geçti…
Gelinen noktada, ya rahmetle anıyoruz eskileri, ya da …?
Tüm bunlara karşın, yine bir ve biriz… Neden mi?
“Biz her daim güçlü, Türk milletiyiz…”