Çanakkale Kent Konseyi gerçekleştirdiği ‘Konuşuyorum’ Canlı yayın programının bu haftaki konuğu Uzman Psikolog Serdar Topal oldu.

Çin’de başlayarak dünyaya yayılan ve binlerce kişinin ölümüne neden olan Koronavirüsü’nin insan sağlığı ve psikolojisi üzerindeki etkilerinin ele alındığı İnstagram Canlı yayında Uzman Psikolog Topal Pandemi sürecinde ve sonrasında insan psikolojisi hakkında  önemli bilgiler verdi.  Topal “Bu süreçte eğer daha önceden var olan bir psikolojik sorunumuz yoksa ya da bu süreci doğru yönetmeyi başarabiliyorsak ve bu sürecin gereklerini yerine getiriyorsak, yani yaşamımıza yeni renkler katmak gibi, herhangi bir sıkıntı yaşamayız” dedi.

Çin’den tüm dünyaya yayılan 11 Mart’ta da ilk kez Türkiye’de görülen Covid-19 salgını Çanakkale’de toplumun tüm kesimlerini derinden etkiledi. Çanakkale Kent Konseyi sosyal medya üzerinden düzenlediği Konuşuyorum’ programına konuk olan Uzman Psikolog Serdar Topal, koronavirüsün psikolojik etkilerine ilişkin açıklamalarda bulundu.  Bu pandemi süreci bütün dünyadaki insanlar için çok yeni bir deneyim olduğunu söyleyen Uzman Psikolog Serdar Topal, “ Bu sebeple bugüne kadar sahip olduğumuz, geliştirdiğimiz, kullandığımız pek çok beceri hiçbir işe yaramadı. Çünkü bu tür durumlarda, genellikle zor durumda kaldığımızda eskiden kullandığımız becerileri kullanırız problemleri çözmek için. Fakat bu hepimiz için yeni bir deneyimdi. Doğal olarak ilk zamanlarda ne yapacağımızı şaşırmış durumdaydık. Sahip olduğumuz beceriler işe yaramıyordu. Yeni beceriler üretmeye çalışıyorduk ama emin olamıyorduk. Öğrendiğimiz bilgileri bile sürekli teyit ettirmeye çalışıyorduk. Pandemi sürecinde bir diğer önemli sıkıntı şuydu bence; biz sadece virüsle değil, aynı zamanda bilgi kirliliğiyle de mücadele etmek durumunda kaldık. Çünkü özellikle kaygısı yüksek olan insanlar yada bazı kötü niyetli insanlar da  bu süreçte devreye girdiler. Yanlış bilgilerle insanların kaygısını artıran,  insanları strese sokan, panik duruma sevk eden durumla da karşı karşıya kaldık. Bu da ciddi bir şekilde insanların psikolojik sağlıkları üzerinde sorun oldu. İnsan psikolojisi sadece virüsle değil, aynı zamanda bu bilgilerle de mücadele etmek durumunda kaldı” diye konuştu.

 Zorlu Süreçler Sonrasında insanlar Önemli Beceriler Elde Ediyor
Bütün dünya için zorlu bir süreçten geçtiğini söyleyen Topal, “Zaman geçtikçe rahatlamaya başladık. Çünkü tanımaya başladık. Becerilerimizi sınama şansı bulduk. Emin oldukça da kendimizi daha güvende hissettik. Virüs bizim güven duygumuzu biraz zedeledi. Fakat sonra becerilerimizi tekrar edinerek uyum sağlamayı başardık. Bu önemliydi. Bu bağlamda pandemi süreci aslında pek çok kişi bazı açılardan kazanç olarak bakabilir. Çünkü genellikle zorlu süreçlerin sonrasında insanlar çok önemli beceriler elde ediyorlar.  Bu beceriler sadece o an içinde bulunduğumuz durumun üstesinden gelmemizi sağlamıyor. Bundan sonraki süreçte de işimize yarayacak beceriler var. Biz benzer bir durumla karşılaşacağımız zaman artık ne yapacağımızı biliyoruz. Bundan sonra böyle bir durum olduğunda ne yapmamamız gerektiğini biliyoruz. Daha az kaygılı olacağız. Bu süreci daha rahat yöneteceğiz. Kaygılarımızı daha iyi kontrol edeceğiz. Bu süreçte şöyle bir durumla karşılaştık. Evde kaldığımızda neler yapabileceğimiz konusunda bir fikrimiz yoktu. İnsanlar bu süreçte evde kaldıklarında neler yapabileceklerini öğrendiler. Bunlar çok değerli şeyler. İnsanlar bir süreci yönetmeyi öğreniyordu, bir sürecin üstesinden gelmeyi öğreniyorlardı. Biz bu pandemi sürecinden değerli dersler de çıkardık. Bu sürece baktığımızda özellikle önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece zorluklarını hatırlamayalım. Bu sürecin üstesinden gelmek bizim için önemli bir beceri” ifadelerini kullandı.
 
Anlatırsa Çocuklar Anlayacak
Koronavirüs sürecinin çocukların psikolojisinin üzerindeki etkilere de değinen Uzman Psikolog  Topal, “Bundan dolayı kendimize olum şeyler çıkarmakta hakkımız. Bunu göz ardı etmememiz lazım. Kendimize haksızlık etmeyip bu sürecin bize kazandırdıkları ve bizim bu becerilerin farkında olmamız önemli diye düşünüyorum. Bu süreçte çok yoğun olarak kaygı yaşadık. Kendimiz, sevdiklerimiz, insanlık için endişelendik. Bizim için güvenilir olan insanlardan uzak kalmak zorunda kaldık. Güvenilir olduğumuz insanlardan uzak kalmak zorunda kaldık. Bütün bu zorlukları yaşadık. İnsanlar birbirine dokunmak, sarılmak, öpmek isterler. Bunları hayatımızdan çıkardık. Bu tür durumlar için anne ve babalara bazı şeyler öneriyoruz. Çocuklara eğer bu durumun sebebi uygun bir dille anlatılırsa herhangi bir sorun yaratmaz. Özel bir dönemden geçildi. BU özel dönem nedeniyle bazı yeni davranışlar sergilememiz gerektiği ama uzak duruyor olmanın onları sevmediğimiz anlamına gelmediği, aslında onları sevdiğimiz için onlardan bir süre uzak durmak zorunda kaldığımız fakat insanın sevgisini başka yollarla da gösterebileceği anlatılmalıdır. Bu şekilde anlatılır ve ifade edilirse çocuklar bunu anlarlar ve buna uyum sağlarlar. Olumsuz bir etkisi olmaz. Şu nokta hepimiz için önemli; dokunmak istiyoruz. Çünkü tensel temas insanı rahatlatan bir eylem. Fakat şu dönemde biraz bunları ertelemeyi öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü bu içinde bulunduğumuz durumların yaptığı bir şey. İnsanların kendi istekleriyle koydukları mesafe değil. Virüsün bize dayattığı bir şey. Bunu anlattığımızda çocuklar anlayacaktır. Kalıcı herhangi bir etki yaratmaz” diye konuştu.

Koşullara Göre Normalleşirsek Bizi Eski Normalleşmeye Götürür
Normalleşme sürecinin bazı şeyleri birlikte getirdiğini söyleyerek, “Çünkü hepimiz evdeydik ve ev bizim için güvenli bir yer haline geldi. Kendimizde konfor alanı yarattık. Evdeyken kendimizi rahat hissediyorduk. Sosyalleşmek ne kadar uzun evde kalırsak o kadar zor olurdu. Psikolojik olarak evde kaldıkça kendimizi güvende hissettiğimiz için dışarısı bizim için hep daha tehlikeli olacaktır. Normalleşmek bir anda eskiye dönmek değil. Bu kontrollü normalden ne kastediliyor. Aslında sınırları ve kuralları belli. Bize maskeni takacaksın, fiziki mesafeni koruyacaksın ve aynı zamanda hijyene kurallarına dikkat edeceksin. Bunları yaptığınız zaman herhangi bir sorun yaşamıyoruz. Bizim sorunumuz bunları yapmamamızdan kaynaklanıyor. Eski yaşantımıza bir an önce dönmek istiyoruz. Çok haklı bir istek olabilir ama şuan ki koşullar buna uygun değil. İnsanoğlunun en önemli özelliği doğadaki en önemli gücüdür bu. İnsanoğlu uyum sağlama yeteneğinden dolayı doğada en güçlü canlılardan bir tanesi. Uyum sağlayabiliyoruz. Yeter ki biz uyum sağlamak isteyelim. Biz çaba gösterdikçe bununda üstesinden geliriz. Eski alışkanlıklarımız daha işlevsel geliyor. Bize daha kolay geliyor. Çünkü onlar denenmiş ve işe yaramış. Şu koşullarda biraz onlardan feragat etmemiz lazım. Yeniyi öğrenmemiz lazım. Normalleşmemiz gerekiyor hayat böyle devam edemez ama bunun içinde mutlaka koşullarına uygun bir şekilde normalleşmek. Bu koşullara uygun normalleşme belki bizi eski normalimize ulaştıracak. Maske takmak, mesafeye, hijyene dikkat etmek şu koşullarda mutlaka uymamız gereken kurallar gibi duruyor” ifadelerini kullandı.

Daha Etkili Adımlar Atıyoruz
Dünya çapından böyle bir salgın ile karşılaşmadığını söyleyen Topal, “Muhtemelen insanların büyük bir çoğunluğu benzer şeyler söyleyecektir. O yüzden hepimiz için yeni bir süreçti. Doğal olarak ilk zamanlarda bazı kararlar almak, bazı konularda tedbir almakta biraz gecikilmiş olabilir. Ben zaman geçtikçe pek çok kurumun, kuruluşun, ülkenin attığı adımların daha etkili hale gelmeye başladığını görüyorum. İlk zamanlara göre daha etkili adımlar atıyoruz. Çünkü tanımaya, öğrenmeye, bilgi sahibi olmaya başladık. Bunları sağladıkça daha etkili kararlar alabiliyoruz. Bu pandemi dönemi  içerisinde benzer şeyler konuşuyorduk. Psikolojik sağlığımızı korumak için neler yapabiliriz diye. Olabildiğince aktif olmak. Eski rutinlerimize dönemeyeceğiz ama yaşantımızı devam ettirecek aktiviteleri mutlaka hayatımızda bulundurmayı başarmamız gerekiyor. Bu bizim önemli bir güç. Pandemi sürecinde hobi edinenler, spor yapanlar,  sayısı arttı. Belki de daha önce daha sık aramadığımız insanları daha sık aramaya başladık. Hayatımıza pandemi ile birlikte görüntülü etkinlikler girdi. Online eğitimler, seminerler, konferanslar hayatımıza girdi. Aslında dikkat edersek pandemi sayesinde dünyayı keşfettik. Daha önce kullanmadığımız bir şeydi bu. Şimdi daha yoğun kullanabiliyoruz ve daha çok insana ulaşabiliyoruz. Bize böyle bir katkısı oldu. Pandemi sonrası içinde aslında bazı koşullar kendiliğinden oluşuyor. İlk etapta tabi dediğimiz gibi yeni normale uyum sağlamak için gerekli koşullara uyum sağlamak gerekiyor. Bu süreç içerisinde daha önce yaptığımız ve bu koşullar yapabileceğimiz uğraşlarımızı devam ettirmek, hareket etmek, spor yapmak, insanlarla diyalog halinde olmak bunlar çok önemli. Koşulları ve bağlamı göz önünde bulundurarak  değerlendirmek çok daha doğru olacak. Teknolojiyi kullanmak bu koşullarda hem sağlıklı hem de çok işlevsel ve pratik” dedi.

Artık Bu Virüsü Tanıyoruz, Süreci Tanıyoruz, Neler Yaşayabileceğimizi Biliyoruz
Bu süreçte bazı işlerin evden yapılabileceğini söyleyen Topal, “Bunun dışında, bazı toplantıları evden yapabiliyoruz, evden eğitimi belirli koşullarda, yüz yüze kadar etkili olmasa da, bazılarını yapabiliyoruz onu gördük. Bugüne kadar sahip olduğumuz ama kullanmadığımız bazı imkanlarımızı kullanabileceğimizi öğrendik aslında. Bence bu çok değerli bir şey. Daha önceden insanlar toplantılar için kilometrelerce yol gitmek zorunda kalıyorlardı. Şimdi belki de böyle bir zorunluluk olmayacak. Farklı yerlerden insanlar online olarak toplantı yapabilecekler. Bu çok büyük bir kazanım, aynı zamanda ekonomik katkıları da var. Bu süreç aslında bizi, sonrasında için de yeni seçenekler sunması açısından değerli. Yaşantımıza yeni şeyler koydu ve bir kısmı çok can sıkıcı, bir kısmı rahatsız edici ama bir kısmı da olumlu olarak değerlendirilebilir. Bu duruma düşmemek için neler yapabiliriz? Bu duruma düşmemek bizim elimizde. Bu tür dönemlerde sadece ülkelere ve kurumlara düşen sorumluluklar yoktur. Aynı zamanda bize düşen sorumluluklar da vardır. Ben empati kurabiliyorsam, insan ilişkilerimde onları düşünüyorum, haklarını göz ardı etmiyorsam, kendime ait bir sorumluluk hissediyorum bence bu güzel bir şey ama hissetmiyorsam, yani kendimden başka hiç kimseyi düşünmüyorsam o zaman yaptırım da bir işe yaramayacak. Öncelikle kendimize düşen sorumluluklarımızın farkına varmamız lazım. Öncelikli olarak tekrar bu duruma düşmemek için neler yapabiliriz. Öncelikle kendimize ait sorumluluklarımızı yerine getirmemiz lazım. Tekrar bu duruma düşersek, ilk seferki kadar zorlanmayacağız. Artık bu virüsü tanıyoruz, süreci tanıyoruz, neler yaşayabileceğimizi biliyoruz. Belirsizlik yaşamıyoruz. Daha az belirsizlik yaşadığımız için de süreci daha rahat yönetebileceğiz ama bu şu anlama gelmemeli; hiç sıkılmayacağız, hiç acı çekmeyeceğiz, tabi ki zorlanacağız ama ilki kadar belirsiz ve kontrolsüz olmayacak bunu söyleyebiliriz. O sürecin nasıl işlediğini öğrendik, artık bilgi sahibiyiz ama isterim ki tekrar aynı duruma düşmeyelim. Kendimize karşı değil, başkalarına karşı olan sorumluluğumuzu yerine getirelim. Bu da işte bir arada yaşamanın kuralları; empati kurmak, diğerinin varlığına saygı duymak, bütün bunların hepsinin fakrında olursak bu süreci daha rahat yürütebileceğimizi düşünüyorum açıkçası.  Bu dönemde sınava girecek çocukların hiç etkilenmeyeceğini söylemek gerçekçi olmayacaktır. Stresli bir dönemde sınava giriyorlar ve sınava girecekleri koşullar da daha önceden sınava giren öğrencilerin koşulları olmayacak. Tedbirlerin daha yüksek olduğu bir ortamda sınava girecekler. Doğal olarak psikolojik anlamda etkilenecekler; kaygıları yüksek olacak, aynı zaman da sınav tarihleri değişti, bu onları etkiledi bunu biliyoruz. Sınava yönelik çok düşünmek kaygımızı daha çok arttırıyor. Bu süreçte başka şeylerle meşgul olmak da işe yarar. Yaşamın sürekliliğini hissetmek gerekiyor. Sürekli kaygı uyandıran şeyden bahsetmek de var olan kaygıyı arttırabiliyor. Bundan da uzak durmak gerekiyor. Sınava girecek olanlar, son gün onlara ait olan bir gün olsun. Bu arada sokağa çıkma yasağını destekliyorum, bazı okullar pazar yerlerine yakın oluyor, bazı okullar yol kenarlarında oluyor. Korna sesleri, insan gürültüsü gibi. Bu çocuklar bizim geleceğimiz, sınava girecekler ve geleceklerini belirleyecekler bir sınav onlar için. Onlar için bu kadar da fedakarlık yapmak gerekiyor diye düşünüyorum. Onlar da sakin bir şekilde sınavlarına girsinler ve kurallara uyarak sorularını cevaplasınlar” diye konuştu.

 Bazı kavramları doğru tanımlamakta fayda olduğunu söyleyen Topal, “Korku ya da kaygı. Bu kavramlar salt kötü kavramlar değildir. Korkuya da kaygıya da ihtiyacımız var. Sağlıklı düzeyde korku ve kaygı bizi koruyan şeylerdir. Korku ve kaygı bizi aynı zamanda tehlikelere karşı korumakla kalmaz aynı zamanda kaygı bizi motive eder. Geleceğimizle ilgili kaygımız bizi disiplinli olmaya, çalışmaya sevk eder. Korku ve kaygıya ihtiyacımız var, belirli düzeylerde olması gerekiyor. Yüksek olduğunda ve kontrolden çıktığında sorun haline geliyor. Buna izin vermemek gerekiyor. Bu süreçte eğer daha önceden var olan bir psikolojik sorunumuz yoksa ya da bu süreci doğru yönetmeyi başarabiliyorsak ve bu sürecin gereklerini yerine getiriyorsak, yani yaşamımıza yeni renkler katmak gibi, herhangi bir sıkıntı yaşamayız. Zorlanıyor olmamız sıkıntı yaşadığımız anlamına gelmiyor. Pek çok insan zorlanmayı sıkıntı olarak görüyor ama hayır, zorlanmak yaşamın içerisinde var olan bir şey ve aslında bizi geliştiren de bir şey. Eğer doğru yönetirsek stres bizi olgunlaştıran bir şey. Bu yüzden zorlanıyor olmayı bir sorun olarak görmemeyi gerekiyor, üstesinden gelemiyorsak bu bir sorun olarak değerlendirmemiz lazım ki o zaman da başka çözümler bulabiliriz. Profesyonel destek alabiliriz, yardım isteyebiliriz. O yüzden zorlanabiliriz ama kaygınında, korkunun da bir yere kadar koruyucu işlev gördüğünü, kontrolsüz olduğunda ancak sıkıntı yaratabileceğini fakrında varmamız lazım. Kontrolden çıktığında sosyal destek mekanizmalarımız yani ailemiz, arkadaşlarımız olacak. Psikolog ve psikiyatrlardan destek isteyebiliriz, yönetemeyeceğimiz bir sorun değil. Bazı şeyleri zihnimizde öyle büyütürüz ki sanki üstesinden gelemeyeceğim, her şey yıkılacak, her şeyin sonu gelecek gibi zannedebiliriz ama öyle olmayacak, kendimize güvenmekte fayda var. Evlerde kapalı kaldığımız dönemlerde, özellikle evdeki birey sayısı fazla olan ailelerde, pek çok insanın sosyal ve fiziksel anlamda yalnız kalmak gibi bir şansı olmadı. Bazen yalnız kalmak isteriz, bu sevdiğimiz insanlarla alakalı bir şey değildir bu bir ihtiyaçtır. İnsanlar hep şikayetini dile getirdiler; ‘Kendi başıma kalamıyorum’ ya da sorumluluklarımız arttı, aynı zamanda iç içe olmak bir süre sonra sıkıntı haline gelmeye başladı ve bundan dolayı tahammüller düştü. Öfkeyi kontrol edememek, öfke patlamaları, stresin de yarattığı etkiyle bu tür sorunlarla karşı karşıya kaldık. Bunlar şiddete dönüştü, aile içinde şiddete rastladık maalesef. Ayrılıklar, boşanma gibi kararlar söz konusu. İnsanlar muhtemelen şu anki bakış açıları ile durumu değerlendiriyorlardır ama aynı ortamda kapalı kalmanın olumsuz etkileri var, bunu göz ardı edemeyiz. O yüzden normalleşmeliyiz zaten. Daha önceki yaşantımıza döndüğümüzde aslında yaşantımızı sürdürmek için sahip olduğumuz stratejileri tekrar kullandığımızda onu sürdürebiliyoruz. Ama kapalı kaldığımızda o stratejileri kullanamadık. Mesela, birine öfkelenirsiniz, çıkarsınız, giderseniz, biraz dolaşır, kendinize gelirsiniz, dönersiniz. Ama burada öyle bir şey olmadı. O güne kadar kullandığımız beceriyi kullanmadık ve bu da öfkeyi daha da tırmandırdı ve nahoş olaylarla karşılaştık. Bu yüzden normal dediğimiz sürecin kıymetini bilmemiz lazım. Eğer ciddi bir öfke problemi varsa, insanların bu konuda destek almaya ben tavsiye ederim. Çünkü kendimizi öfkelenmeden de ifade etmenin yollarını bulabiliriz. Bunlar öğrenilebilen şeyler, üstesinden gelinebilen şeyler. Kimse bu koşulları öfkesine bir bahane gibi de görmemeli, bu da doğru değil. Bu zorluklar hepimizin sıkıntı yaşamasına sebep oldu ama bunlar da olumsuz durumların gerekçesi olmamalı, buna izin vermemek gerekiyor. Normalleşme ile birlikte bu sıkıntıların daha da azalacağını düşünüyorum” şeklinde konuştu.

Uzman Psikolog Serdar Topal, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Biz çocukları, yetişkinleri, yaşlılarımızı ilk etapta eve soktuk. ‘Evde kalacağız’ dedik. Evde kendilerini güvende hissediyorlardı. Şimdi de diyoruz ki, ‘Dışarı çıkmanız lazım’, bu da yeni bir durum. Bunun da bazı zorlukları olacaktır. Yetişkinler bu konuda daha rahattır ama çocukların bu süreci yum sağlamaları için ebeveynlerin bilgilendirmesi gerekiyor. Örneğin çocuk dışarı çıktığında ağzında maskeli insanlar görecek sürekli, buna bir anlam vermeye çalışacak. Ebeveynler, çocuklarını dışarı çıkarttığında maskenin en anlama geldiği, işlevi ne olduğunu, maskenin takmamanın ne tür sorunlar olduğunu yani yaşamındaki belirsizliği giderecek, onun anlayabileceği bilgileri vermek gerekiyor. Bu bilgileri verirsek çocuk ona uyum sağlayacaktır. Çocuk dediğimiz büyük çoğunluklar ebeveynlerini taklit ederek öğrenme sürecinde, o yüzden bir şeyleri öğrenme potansiyelinin en yüksek olduğu dönemden bahsediyoruz ama kaygılarını azaltıp, çocukların bilgilendirilmeleri çok önemli. Küçük çocuklarda maske takmak zor olabilir ama zaten biraz daha büyümüş çocuklardan bahsediyoruz. Uyum sağlama sürecinin ilk aşaması bilgilendirme. Ebeveynler mutlaka bu yeni durumu için bilgilendirmeli. Riski bilmeli ama riskin üstesinden geleceği yolları göstermemiz lazım ki onu kontrol edebileceğinin farkında olmalı. Bütün dünya çok farklı bir deneyimden geçti ve bundan sonrası, bundan önceki gibi olmayacak. Bu hepimizi değiştirdi. Yeni şeyler fark ettik, belki hayatımızda var olan birçok şeyin bir anlamı olmadığını fark ettik. Yeni anlamlar katmayı öğrendik. İnsanlara dokunamamanın ne kadar sıkıntı olduğunu fark ettik. Diğerlerinin bizim hayatımızdaki önemini fark ettik. O yüzden bütün bu kazanımların önemli olduğunu düşünüyorum. Sadece bu kazanımların değil, bundan sonraki toplumsal yaşam için önemli değişiklikler getireceğini düşünüyorum. Örneğin, bazı şeyler artık daha online olacak, daha pratik çünkü bunu test ettik. Belki yeni meslekler çıkacak, yeni teknolojiler çıkacak bu durumla ilgili. İnsanoğlu tekrar bu durumla karşılaşırsa diye yeni yaklaşımlar ortaya çıkacak, insanlar bunlar üzerine düşünecekler. Bu yüzden ben bundan sonrasının, bundan önceki gibi olmayacağını düşünüyorum.  Bundan sonra yaşantımızda yeni şeyler bizi bekliyor, ne kadar uyum sağlamak konusunda esnek olursak o kadar rahat ederiz diye düşünüyorum. Esneklik bazı durumlarda bizim uyumumuzu kolaylaştırıyor ve daha rahat adapte olduğumuz için daha az kaygı yaşıyoruz diyebilirim”
 
Şerife Erdem