Eldek’in konuya ilişkin açıklamaları şöyle; “Kaygı, kökenini bireyin çocukluk yaşantılarından alır. Çocuğun anne, babası ve öğretmenleri gibi yetişkinlerin yanı sıra yaşıtlarıyla olan ilişkilerini içermektedir. Bulaşıcı bir duygu olan kaygı çocuğun çevresiyle gelişir. Bebekte temel güven duygusunun oluşumunu engelleyen en önemli etmen kaygılı annedir. Kaygılı ve telaşlı annenin bakışları, ses tonu ve genel havası çocuğu etkisi altına alır. Anneden geçen kaygı dili ile artık dış dünyayı yorumlar. İlerleyen yaşlarla aile ve çevrenin reddedici, küçük düşürücü tutumları, alaycı dil ile kaygı bozuklukları gelişmesine olanak verilir. Toplumda bilinenin aksine çocuk gelişiminde ödül-ceza uygulaması çocukta kaygıya neden olmamaktadır. Anne-babanın tutarsız tutumları ve davranışları ile çocuk neyle karşılaşacağını bilemeyerek kaygı duygusunu kalıcılığını pekiştirir. Bu şekilde gelen kaygı giderek yaygınlaşır. Örneğin annesini reddedici biri olarak algılamışsa bazı özellikleriyle onu anımsatan ve hatta tüm kadınların kendisini reddedeceğinden korkabilir.
Kaygıyı sağlıklı ve sağlıksız olarak ikiye ayırabiliriz. Hissettiğimiz kaygı düzeyi ile öngördüğümüz tehlike algısı orantılıysa bu kaygı sağlıklıdır. Sağlıklı kaygılar bize bir iş listesi verir. Diyelim ki uzun yola çıkacağız. Tekerim sağlam mı? Arabanın bakımı tam mı? Yedek lastiğimin havası var mı? Gibi kaygılar sağlıklıdır. Çünkü mantıklı olasılıkları olan muhtemel sorunlarla ilgilidir ve önlem almak için bir iş listesi verir. Arabaya uzun yol bakımı yaptırabiliriz. Tekerleri kontrol edip bir sorun olup olmadığını öğrenebiliriz. Bir de ya yolda giderken kalp krizi geçirirsem ve araba yoldan çıkarsa? Ya önüme bir yaya atlarsa ya bir çukuru görmezsem ve tekerlek o çukura girip patlar ve araba yoldan çıkıp takla atarsa gibi kaygıları ele alalım. Bunlar sağlıksız kaygıdır. Çünkü bu durumlar muhtemel olmakla birlikte gerçekleşme olasılığı çok düşüktür. İkincisi gerçekleşmesini önlemek için yapabileceğimiz çok da bir şey yoktur. Yani büyük ölçüde kontrolümüz dışındadır. Bunları düşünüp aşırı kaygılanıyorsak bu hayatımızı olumsuz etkiler. “Ya olursa?” türünden olumsuz otomatik düşünceler sağlıksız kaygılardır.
Kaygı bozukluklarında iki ana husus vardır. Birincisi tehlike abartılarak felaketleştirilir ve gerçekleşme olasılığını yüksek görülür. İkincisi kişi kendisini bu durumlarla başa çıkma konusunda yetersiz ve zayıf görür. Kaygı/Anksiyete başlığı altında obsesif kompülsif bozukluk, panik bozukluk, sağlık anksiyetesi gibi rahatsızlıklar daha çok tehlikenin abartılmasıyla ilgilidir. Temizlik üzerine obsesyonu olan danışanlarımızda hastalık bulaş riskini fazla düşünmek veya kalp ritminin artığını düşünüp ambulans çağırması tehlikenin abartılmasıdır. Kişinin kendi kaynaklarını yetersiz görmesiyle yaygın anksiyete, fobiler ve sosyal fobiler gibi rahatsızlıklarda görülebilmektedir. Kedi fobisi olan bireylerin ciddi yaralanmalara maruz kalacağı düşüncesi veya sosyal fobisi olan bireylerin titreme, saçma konuşma gibi olumsuz otomatik düşünceleri ile aşırı kaygılanabilirler. Sağlıklı kaygı bizleri harekete geçirip daha başarılı olma imkânı sunarken sağlıksız kaygı kaçınmaları artırarak hayatı zorlaştırmaktadır. Sağlıksız bir kaygı yaşadığınızı düşünüyorsanız lütfen profesyonel bir destek alınız.”
Haber Merkezi