Uzman Psikolog Özge Genlik, yapılan araştırmalara göre; fizyolojik ve psikolojik incinilebilirliliğin en üst düzeye ulaştığı hamilelik sürecinde kadının deneyimlediği “kaygı” ların, hormonal değişikliklerden kaynaklandığı düşünülerek, kaygı duygulanımlarının sürekli normalize edilmeye çalışıldığı saptandığını belirtti.
Hamileliğin bir kadının yaşam döngüsünde deneyimleyeceği en heyecanlı ve mucizevi bir dönüşüm süreci olduğu kadar; yeni bir kimlik oluşumu aynı zamanda partneri, kendi ailesi, arkadaşları ile olan ilişkilerini yeniden yapılandırdığı, psikolojik büyümeyi içeren bir süreç olduğunu anlatan Uzman Psikolog Özge Genlik, “Kadının kaygı deneyiminin artması progesteron ve östrojen hormonal seviyelerindeki artışa bağlı olduğu kadar, kendine ilişkin inançları, değer yargıları kısacası kendisi ile kurduğu ilişkinin niteliği ve en önemlisi kadının kendi doğumunun hikayesi, deneyimlediği kaygıların en temel unsurlarıdır.
Her yeni başlangıçta; yeniden doğarız. Her yeni başlangıç anında doğum sürecimizde ve doğumun gerçekleştiği an duyumsadığımız duyguları tekrar tekrar deneyimleriz.
Bu bağlamda anne olmaya hazırlanırken kendi doğum travmalarımızın izlerini dönüştürmek, hamilelik sürecinde deneyimlenen kaygı duygulanımlarının anlamlandırılmasını ve kaygının güvene ve bilgeliğe dönüşmesine yardımcı olur” diye konuştu.
“Doğum sürecinde deneyimlediğimiz herşey örtülü belleğimize kaydolmaktadır. Biz hatırlayamıyor olsak da veyahut unutmaya çalışsak da beden hafızamız daima hatırlar” diyen Uzman Psikolog Özge Genlik, açıklamasını şöyle sürdürdü “Doğumumuz huzurlu ise hayata yönelik güven ve heyecan duyumsarız ve hamilelik sürecimizde bebeğimizle özerk bir bağlanma stili geliştiririz.

Anne adayının bütünüyle kendi duyularına, değişen bedeninin hissettirdiklerine odaklanarak sadece tüm konsantrasyonunu rahminde büyümekte ve gelişmekte olan bebeğine odaklamayı seçtiği özerk bağlanma stili, bebeğin, özgüvenli, kendini olduğu gibi kabul eden, duygusal zekası yüksek bir bireye dönüşme potansiyelini destekler.
Doğumumuz acı ve travmatik ise hayata yönelik korku, kaygı ve zihin karışıklığı ile kararsız bir tutum sergileriz ve hamilelik sürecimizde bebeğimizle kayıtsız yada iç içe geçmiş bağlanma stili geliştiririz.
Kadının henüz hamilelik sürecine kendisini hazır hissetmemesi, partneriyle arasında güven ve koşulsuz sevgi bağının olmaması, kendi annesinin deneyimlerinden ve çevresindeki diğer kişilerin söylediklerinden yola çıkarak bebeğiyle temas etmeyi seçmesi sonucunda anne adayı bebeğiyle kayıtsız ve iç içe geçmiş bağlanma stili geliştirir bunun sonucunda da hayata güvenle yaklaşamayan, kendi duygularını tanımayan, bir diğeri ile empati becerisi geliştiremeyen bireyler oluşmaktadır. Bireyin anne olmaya karar verdiği andan itibaren doğum konusunda uzman bir psikolog ile ya da bir doğum psikoloğu ile kendi doğum travmasını çözümlemesi sağlıklı, huzurlu ve dingin bir yeni nesil için büyük önem taşımaktadır.
Hamilelik sürecinin öncesinde veya hamilelik sürecinde, kendi doğum travmasını şifalandıran bir kadın kendi bebeğinin doğumunu, bebeğinin Dünyaya gelmeyi seçtiği yolu sezgisel benliği ile hissederek ona saygı duyacaktır.
Bir başka bireyin rüyasını gerçekleştirmek olan doğum süreci önce annenin kendisini koşulsuz sevgi ve saygı zemininde kendinisini olduğu gibi kabul ederek öz sevginin zemininde yeniden doğması ile mümkün olabilir.”   
 


Kaynak: İHA