İlk tepkim şöyle gelmiş önce; “ARAMIZDAN BİRİ”

 

Sonra da; “İŞTE, BİZİM HİKAYEMİZ” deyivermişim..

Edebiyat olmasa, nasıl hatırlarız güzel günleri.. Unutulmaz hikayeleri, edebiyatçılarımız olmasa, nasıl unutulmaz hale getiririz ayrıca!?!..

Sosyal Medyada bir paylaşım. Nasıl da dikkatimi çekti ise artık?  “iyi ki de çekmiş” diyerek, kendimi övdüm önce.

Aktarmaya çalışayım, hayli ilgimi çeken ve son derece beğendiğim o paylaşımı.

İlk cümlesi, özlem dol yılları hatırlarımıza getiriyordu özetle.

O ilk cümle; “Daha ilkokuldayım. Evde telefon çaldı. Koştum, açtım.

Babamın okul arkadaşı Kerim amca. O da babam gibi öğretmen. “ diye geliyordu.

Hikayeyi kaleme alan üstat; “Çocukluğumuzun öğretmenleri işte…

İki söz arasında hemen birkaç soru, her fırsatta öğretmenliği yaşıyor ve yapıyor.

Telefonda hemen sınav başladı...” ifadeleri eşliğinde, övgüyle söz ediyordu..

NOSTALJİ GELMESİN,  ÖZLENEN O GÜNLERİN HİKAYESİ…

Üstat yazmış, ne de akıcı bir dil ile hem de..

Sonrasındaki satırları aktarıyorum şimdi sizlere…

-Zafer, İstiklâl Marşımızı kim bestelemiştir?

- Zafer, Konya’nın plakası kaç?

Hepsini yanıtlıyorum.

Ardından o zaman bana çok garip gelen bir soru geliyor:

-Zafer, ON YUMURTA KAÇ ÖĞRETMEN EDER?

BEN DE şu an; “HAYRETLERDEYİM” YALAN YOK? Hikaye bu ya, bakın sonrası nasıl gelmiş doile?

-Şaşırıyorum.

- O nasıl soru Kerim Amca?

Kerim Amca telefonda uzun uzun gülüyor. “Bak,” diyor. “Okulun akıllısı Zafer.

Yanıtını bilmediğin bir soru buldum işte.

Şimdi telefonu babana ver. Sonra da babana sor. O sana yanıtını verir.”

Babamla Kerim Amcamın telefon görüşmesi bitince, babama soruyorum:

- Baba, Kerim Amcam sordu. On yumurta kaç öğretmen eder?

Babam da gülmeye başlıyor.

Ardından, gülerek başlayan, ama bittiğinde ikimizin de gözyaşlarıyla yıkanan aşağıdaki öyküyü anlatıyor:

-Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinin yaklaşık yirmi kilometre güneyinde yan yana iki orman köyü vardır. Boşnakköy ve Armutlu.

MERAK BUYURANLAR, O SORUYA YANIT ARAYABİLİR…

Hikayeyi aktarmaya ara veriyorum..

Kastamonu, Çanakkale için özel..

Özel, neden mi özel?  Seferberlikte, Çanakkale’ye koşan 15’liler başta, ardında kundaktaki bebesini, anasını, bacısını, yavuklusunu bırakıp, Dönmeyi hiç düşünmeden cepheye koşanların yola çıktığı bir yer Kastamonu.

Çanakkale Türküsü, Kastamonu da yakıldı ayrıca..

Kastamonu, çok özel bir coğrafya..

Dönmeyi hiç düşünmeyenlerin, analarının, oğullarının  saçlarına kınalar yakıp, Çanakkale’ye uğurladıkları bir şehrimiz Kastamonu..

Hikaye çok.. O çok hikayelerin her bir kahramanı,  her biri Çanakkale aslanı..

Bu gün, Kara Savaşlarının yıldönümü.. Eşsiz ve de tarifsiz Çanakkale Ruhunun, Çanakkale aslanlarında vücut bulduğu günlerde, tamı tamına 109 yıl evvel, 7 düvelin ordularının, ölüm kusan namluları, Vatanını koruyan Ecdadımıza çevrilmişti.

Bir dakika sonra öleceğini bilse de Mehmetler, Şahadete koşar adım yürümüştü bu topraklarda.

Edebiyatçılarımız olmasa, Bedrin Aslanlarının, ancak Çanakkale aslanları kadar şanlı olduğunu nasıl işitirdi ki şimdilerde kulaklar..

Mehmet Akifler olmasaydı misal, ya da Nihal Atsızlar!?!...

Hele hele, Lambada ki alevin, nasıl da titreyerek üşüdüğü, sahi nasıl anlatılırdı?

Anlayana bazen birkaç ifade, bazen de anlamayana bunca edilmiş edebiyat!?!...

Düşünüyorum da; Çanakkale  Ruhu hiç yaşanmamış, Çanakkale Aslanları hiç var olmamış olsaydı?..